🦨 Ilkokul Döneminde Uyum Ve Davranış Problemleri
PsikiyatrikDeğerlendirme. Çocuk ve ergenlerin gelişimsel, sosyal, akademik ve güncel sorunlarının anlaşılması amacıyla yapılır. Bilişsel Davranışçı Terapi. Depresyon, kaygı bozukluğu, fobiler, obsesif kompulsif bozukluk, yeme bozukluğu gibi durumlarda en etkili terapi yöntemlerinden bir tanesidir. Oyun Terapi.
sağlamışolur. Sinir siteminin bu tepkilerine davranış adı verilir. Gösterilen davranışlar o toplumda normal kabul edilen şekilde ise uyumlu davranış adını alır. Eğer normal dışı olarak kabul ediliyor, mevcut uyumu bozuyorsa, buna uyumsuz davranış adı verilir. Bu durumda kişide uyum ve davranış bozukluğu söz konusu olur.
Gerektiğindeuzman yardımı almak; bir çok çocuk, okulöncesi yıllarında davranış problemleri göstermekte ve sabırlı ebeveynleri sayesinde problemlerini çözmektedirler. Az bir kısmı bu davranış problemlerinin şiddetine ve süresine bağlı olarak uzman yardımına ihtiyaç duymaktadır.
Buradaönemli olan; hangi durumlarda davranışı, normal ya da problem olarak belirleyeceğimizdir. Eğer mevcut davranış uzun süreli, sık, tekrarlayan ve günlük aktiviteyi bozacak derecedeyse bu, problem davranış olarak nitelendirilir. Çocukların davranış ve uyum problemleri dört başlıkta toplanmaktadır: -Davranış bozuklukları
İlkokulkademesinde öğretmenlere yönelik düzenlediğimiz bazı seminer konuları şu şekildedir: Psikolojik danışma ve rehberlik servisine öğrenci yönlendirme esasları ve ilkeleri. Okula uyum süreci. Davranış ve uyum problemleri. Etkili iletişim. Ödül ceza uygulamaları. Sınıf rehberlik hizmetlerinin kalitesini arttırma
Eşler arası problemler ve bu problemlerin boyutları, boşanma, anne ya da baba yoksunluğu, anne baba tutumları ve anne babanın çocukla iletişim biçimi, cinsiyete göre farklı davranış biçimleri ailenin etkisinde kaldığı kültürel özellikler çocuklardaki problem davranışların boyutunu belirleyebilmektedir.
İzinsizalma davranışları çocuklarımızın toplumsal uyumunu etkileyen problem davranışlardan biridir. Okul öncesi dönemde görülen izinsiz alma davranışları uyum ve davranış bozukluğu olarak tanımlanmamaktadır. Çünkü bu dönemdeki çocuklar, özellikle de 3-6 yaş dönemindeki çocuklar “benmerkezci” özelliklere sahip oldukları ve mülkiyet, sahip olma
REwnxy. KARŞIT OLMA – KARŞI GELME BOZUKLUGU Çocuklar neden saygısız karşılıklar verir ve tartışmacı bir yaklaşım benimserler? Bu davranışların tümü sözlü saldırganlık biçimleri ;öfke ifadeleri;ve karsısındakine söz geçirme ödeşme ya da başkası tarafından yönetilmekten kaçınma girişimleridir. Böyle olusunun temel nedenleri su şekilde sıralanabilir Yorgun mutsuz olma ve düş kırıklığına uğrama. Başka çocuklar tarafından korkutulma veya başkalarından daha güçlü görünmek için onları korkutma yolunu seçme. Çoğu kuralın, ebeveynin yargılarına ve sağduyusuna dayandığını ve doğa yasaları gibi mutlak kurallara bağlı olmadığını anlamak için yeterli soyut düşünme becerilerine sahip olma. Daha fazla özellik ve yetki arzusuna karşılık uzlaşma becerilerinin kısıtlı olması Amerikan Psikiyatri Derneği Tanı Kitabı DSM IV’ na göre karşı gelme bozukluğu, en az altı ay süren, bu sırada aşağıdakilerden dördünün ya da daha fazlasının bulunduğu bir olumsuzluk ve karşı gelme davranışı örüntüsü seklinde tanımlanır Sık sık hiddetlenirhuysuzlaşır Sık sık büyükleriyle tartışmaya girer Büyüklerinin isteklerine ya da kurallarına uymaya Çoğu zaman etkin bir biçimde karşı gelir ya da bunları reddeder Çoğu zaman isteyerek başkalarını kızdıran şeyler yapar Kendi yaramazlıkları için Çoğu zaman başkalarını suçlar Çoğu zaman alıngandır çabuk darılır ya da başkalarınca kolay kızdırılır Çoğu zaman içerlemiş, kızgın ve güceniktir Çoğu zaman kincidir ve intikam almak ister Bir anne- baba olarak son çocukluk döneminin hayatın incinmeye açık olan bir evresi olduğunu akıldan çıkarmamak gerekir. Küçük yastaki okul çağı çocukları, çevrelerinde gelişen olayların kendileriyle ilişkili olduğunu düşünürler. Örneğin evlilik çatışması yaşanan ailelerde, çocuklar bu problemi yanlış yorumlayarak kendilerinin kötü oldukları ve anne-babalarını hayal kırıklığına uğrattıklarını düşünürler. Bu durumda benlik değerleri zarar görebilir ve çevrelerinde gelişen olaylara daha uygun olmayan tepkiler verme eğiliminde olabilirler. ÖNERİLER Çocuğunuz sürekli itaatsiz davranışlarda bulunuyorsa olası iç çatışma ve isyankarlık kaynaklarını inceleyin . Eğer bu , son çocukluk döneminde devam eden sürekli bir aranış biçimi halini alırsa ailenizin durumunu yakından değerlendirin Ailenizin üyeleri birbirlerine karşı ne kadar saygı gösteriyor ? Birbirlerinin kişisel dokunulmazlıklarına, fikirlerine ve kişisel değerlerine saygı gösteriyorlar mı ? Aile yaşanan anlaşmazlıkları nasıl çözüyor ? Anlaşmazlıklar mantıklı tartışmalar yoluyla mı çözülüyor yoksa insanlar düzenli olarak münakaşa ve şiddete mi başvuruyorlar ? Çocuğunuzla alışılagelmiş iletişim kurma sekliniz nedir ve disiplin ne şekilde uygulanıyor ? Uygulanan disiplin de fiziksel ceza, bağırma ve aşağılama ne sıklıkta yer alıyor ? Sizin kişiliğiniz ve dünyaya uyum sağlama biçiminizin çocuğunuzunkinden çok farklı olması mı aranızda sürtüşmeye neden oluyor ? Çocuğunuz okulda başarılı olma ve arkadaşlık kurma ile ilgili sorunlar mı yasıyor ? Çocuk gergin bir aile ortamında mı büyüyor ? Ne Zaman Bir Uzman Yardımı Almalı ? Karşı gelme bozukluğu gösteren bazı çocuklar için uzman yardımı almaya ihtiyaç duyabilirsiniz. Dışardan rehberlik almanızı gerektiren bu durumlar şunlardır. Çocuğunuz okulda ve evde sürekli ve uzun süren bir otoriteye karşı gelme davranışı gösteriyorsa Olumsuz duygularına ulaşması için çocuğunuzu tüm gayretlerinizle desteklemelerinize rağmen itaatsiz davranışları devam ediyorsa Çocuğunuzun itaatsiz ve karşı gelme davranışlarına saldırgan ve yıkıcı davranışlar eslik ediyorsa Çocuğunuz genelleştirilmiş mutsuzluk belirtileri gösteriyorsa ; cani sikan sevilmeyen arkadaşsız bir çocuksa Zaman zaman intihar etme arzusunu dile getiriyorsa Aile anlaşmazlıklara fiziksel veya duygusal istismar ile cevap verme alışkanlığını sürdürüyorsa HERŞEYE İTİRAZ Çocukların anne babalarına karşı gelmesi çok sık karşılaşılan bir problemdir. Anne babanın her dediğini olumlu veya olumsuz taraflarını düşünmeden sürekli karşı gelme durumu varsa bu durumda karşı gelme bozukluğundan bahsedebiliriz. Genelde çocuklarda çabuk sinirlenme karşı gelmeye eslik eden durumdur. Normal yasin verdiği karşı gelme bazı dönemlerde çocuklarda gözükür. Anne babanın dengeli tutumu ile bu problem kısa sürede asılabilir. Çabuk sinirlenme ve karşı gelme durumu genelde çocuklarda kaygı halinin belirtisidir. bazı noktalarda içsel çatışmaları olan ve kaygı hali olan çocuklar çok çabuk tepki ortaya koyarak sık sık anne babalarına karşı gelirler. Kardeş kıskançlığı , çocuğa karşı anne veya babanın ilgisizliği, diğer kardeşin çok fazla ön plana geçmesi ,çocuğu yönlendirme eksikliğine bağlı boş kalma, okul problemleri , çocukluk çağı depresyonları , sık sık eleştirilme , aşırı derecede disiplin uygulamaları, çocuğu etkileyen psikososyal stres faktörleri ilk akla gelen çocuğa anksiyete kaygı oluşturacak nedenlerdir. Ayni zamanda bu kaygı durumundan çocuğa uygulanan sınırların çok gevşetilmesi ile bas gösteren davranış problemlerine bağlı karşı gelme ve mevcut kurallara itiraz da karşı gelme davranışı seklinde görülebilir. karşı gelen ve çabuk sinirlenen çocuğa genelde yapılması gereken şey çocuğun kaygı durumuna neden olan etkeni bulmaktır. çocuğa dengeli ve düzenli devam ettirilen sevgi ve hoşgörü durumu da çocuğun kaygı halini alacak ve onu anne babaya işbirliğine zorlayacaktır. Çocukların karşı gelme ve tutturmacılık ile anne babalarını yönlendirmeleri yerine, anne babanın biraz daha bilinçli davranıp basit psikolojik kuralları uygulayarak çocuklarını istedikleri gibi yönlendirebilmeyi öğrenmeleri gerekir. bazı çocukluk çağı psikiyatrik problemlerinde karşı gelme ve çabuk sinirlenme durumunun görülebileceği unutulmamalı ve bu yöndeki tespitler ve eslik eden diğer problemlerin varlığında, psikiyatrik yardim için anne babaların çocuk psikiyatrisine başvurmaları önerilir. ÖFKE NÖBETLERI Bir anne baba tarafından en sıkıcı ve utanç verici anlar bir çocuğun öfke nöbetleri sırasında yaşanır. Bu çocuklar aslında hayal kırıklıklarını bu şekilde ifade etmektedirler. İstediklerini elde edemediklerinde kendilerini yere atarak mala zarar vererek özel bir meydan okuma sergilerler. Ara sıra yaşanabilecek bu öfke nöbetleri yaşından 4 yaşına kadar tamamıyla normaldir. Bu tür dışa vurumlar okula başladıklarında kazanılmaya baslar. Okul çağı çocuklarında normal psikolojik gelişim Kendilerini daha iyi denetlemelerini Daha işbirlikçi ve eğitime açık olmalarını, sağlar. Üzgün olduklarında bile, okul çağı çocukları genellikle hayal kırıklıklarını ve öfkelerini kelimelerle ifade edebilirler. Ancak bu durum, her zaman bu şekilde gelişmez. bazı çocuklarda öfke nöbetleri okul yıllarında da düzenli olarak devam eder. Ana-babalar bu davranış karsısında hayal kırıklığına uğrar ve üzülürler. Çocukların öfke ve hayal kırıklıkları ile başetme toplumsal açıdan daha uygun yollar geliştiremeyişlerinin nedenlerini sorgularlar. Bu soruya cevap vermek için, genellikle uzmanlar, ana-babalara öncelikle özeleştiri yaparak modelleri değerlendirmelerini öneririler. Ayrıca ana-babalar olaylar karsısında nasıl tepki verdiklerini irdelemeliler. Ana-babalar abartılı yıkıcı dışa vurumlar ve sinir krizleri gösterme eğiliminde olduklarında çocukları da çoğunlukla benzer davranışlar sergilerler. Bunun yanında gerçekte olmayan beklentiler, çocuğun kişilik özellikleri, ekonomik güçlükler, alkolizm, fakirlik, fiziksel veya cinsel istismar veya arkadaşlardan ve aileden uzaklaşmak gibi nedenler de çocuğun öfke nöbetleri geçirmesine neden olabilir. ÖNERİLER Birçok ana-baba çocuklarının öfke nöbetleri geçirdiklerinde ne yapacaklarını şaşırırlar. Böyle bir durumda akılda tutulması gereken bazı öneriler şunlardır Çocuğunuzdan gerçekçi olmayan beklentilerde bulunmaktan kaçının. Çocuğunuz kontrolü kaybettiğinde, öfke nöbetini görmezlikten gelin. Böylelikle uygun olmayan davranışı ödüllendirmemiş olursunuz. Ancak bazen bu öfke nöbetlerini çevresine zarar verdiği zaman görmezlikten gelemezsiniz. Böyle bir durumda öfke nöbeti geçinceye kadar başka bir odada kalmasını sağlayabilirsiniz. Ana-babalar da bu gibi durumlarda kendi denetimlerini kaybederek fiziksel mücadelelere girmemelidir. Çocuğunuz ve siz sakinleştikten sonra onunla bu dışa vuruma neyin sebep olduğu hakkında konusun. Onu olumsuz duyguları hareket yoluyla değil de sözel olarak ifade etmesini teşvik edin. Ayrıca Çocuğunuz anlaşmazlıkları öfkelenmeden çözdüğünde övgüde bulunun. Ancak bu öfke nöbeti belirtileri ergenliğe kadar devam ederse çok daha ciddi durumlar ortaya çıkabilir. Gençlik yıllarının getirdiği ek baskılarla ve artmış bedensel güçleriyle çocuğun bu öfke nöbetleri çok daha tehlikeli, endişe verici ve basa çıkılması güç bir hal alabilir. Böyle bir durumda bir uzman yardımına bas vurmamız gereklidir. BAĞIMLILIK Piaget'e göre çocuğun öğrenmesinde, otonomi kendi kendini yönetmesi çok önemli bir faktördür. Çocuk sorusunun yanıtını öğretmenden almak yerine kendi basına bulup keşfettiği takdirde öğrenme etkili olmaktadır. Bebeklik yıllarında tam bağımlı bir şekilde hayatini devam ettiren çocuk, büyüdükçe kendine tanınan olanaklar ölçüsünde bağımsız olarak hareket etmeye baslar. Ancak aşırı koruyucu ve baskıcı ana-baba tutumları neticesinde çocuk bağımsız hareket etmede problemler yasayabilir. Bağımlılık hiçbir zaman tek bir olaya bağlı olarak ortaya çıkmaz. Yıllarca süren bir davranış biçimidir ve birçok nedeni olabilir. Bağımlılık her yasta ortaya çıkabilir. Fakat önemli olan mümkün olduğunca erken fark etmektir. Bağımlılık Belirtileri Nelerdir ? Teneffüste diğer çocuklarla oynamak yerine öğretmenin yanında oturmayı ya da onları izlemeyi tercih ediyorsa. Öğretmenden sürekli daha fazla yönlendirme, onaylama, güvence ya da öneri bekliyorsa. Öğretmen yanına oturup adim ne yapacağını söylemedikçe, sınıftaki yeni etkinliklere katılmak istemiyorsa. Ev ödevini ya da sınıftaki ödevlerini, ancak yardim isteyeceği bir yetişkin varken yapıyorsa Okula gitmek istemiyorsa, Bağımlılıktan kaynaklanan bir sorunu olabilir. Bu nedenle çocuğunuzla ilgilenmelisiniz. Su akıldan çıkarılmamalıdır ki, bu davranışlar uzunca bir sürede yerleşmiş örüntülerdir ve onları değiştirirken sabra ihtiyacımız olacaktır. ÖNERİLER Öncelikle kendi davranışınızı gözden geçirip, hangi zamanlarda Çocuğunuzun islerini kendinizinmiş gibi aldığınızı fark edin. çocuğunuzu ve kendinizi ayrı bireyler olarak görmelisiniz. çocuğunuzu hata yapacak kadar bağımsız olmaya teşvik edin. çocuğun yaptığı islerde basariyi değil çabayı övün. Beklediğiniz davranışı açık bir şekilde ifade edin Çabası için verdiğiniz ödüller, basarisi için verilenlerden daha sık olsun. Ev ödevlerini küçük bölümlere ayırarak çalışmasını sağlayın Çocuğunuzun yapmasını istediğiniz isleri bir tabloya tek tek yazın. İÇE KAPANIKLIK Çocuklar devamlı psikososyal bir gelişim gösterir. Normal sosyal gelişim içerisinde basta aile üyeleri olmak üzere diğer insanlar ile iletişim ve etkileşim önemlidir. Bu normal gelişim için kaçınılmaz bir durumdur. bazı çocuklar gerek kişilik özellikleri gerekse ikincil olarak etki eden faktörler sonucunda içe dönük, sosyal ortamlara ve alışılmadık mekanlara kolay adapte olamayan , genelde duygusal paylaşıma girmeyen , yabancı insanlardan tedirgin olan bir yapıda olabilirler. Bu durum bazı psikiyatrik durumlarda görülebilir. Bu durumda çocuğun bu nedene yönelik tedavisi gereklidir. Anne babaların bu durumda yapmaları gereken sık sık çocuğa söz hakki tanımaları ,hemen her konuda onun kendisini ve duygularını ifade etmesini sağlamaları , ona sık sık ne hissettiğini ve düşündüğünü sormaları , çocuğun kendisine değer vermeleri , konuştuğu zaman dinlemeleri , sık sık sosyal ortamlarla irtibatını sağlamaları , onu olduğu gibi kabul ederek sevgilerini sık sık belli etmeleri , çocuğun her şeyine müdahale etmeden ve çok müdahaleci olmadan onun kendini ortaya koymasını sağlamaları önerilir. Devam eden durumlarda bazı psikiyatrik tablolardan söz edilebilir. Bu durumun tedavisi gerekir. Özellikle okul çağı ile beraber sosyal ilişkilerde problem olmaması için durumun çözümlenmeye çalışılması önem kazanır. AŞIRI HAREKETLİLİK Bazı çocuklar, yaşıtlarına göre aşırı hareketli olabilirler. Bu durumun bir çok nedeni olabilir. Genelde aşırı hareketli çocuk denince aklımıza hiperaktif çocuklar gelir. Çocukta aşırı hareketlilik her ortamda oluyor yer ve zaman dinlemiyorsa o zaman hiperaktiviteden şüphelenmek durumda çocukta dikkat eksikliğinin de eslik edip etmediğine bakılması gerekir. aşırı hareketli çocuklar devamlı kıpır kıpırdırlar , yerlerinde duramazlar , sanki bitmez bir enerjileri var gibidir. Genelde aşırı hareketli Çocukların durumu okula başladıkları dönemde belirgin bir şekilde fark edilir. Öğretmenden sık sık uyarı alınması ile anne baba olayın farkına daha da iyi varır. Bu durum çocuğun sosyal ilişkilerini ve ders basarisini belli bir kapasitede olan bu çocuklar ders başarısızlığı ile karşımıza gelirler. Bu durumlarda ilaç tedavisi ve diğer tedavi yaklaşımları çocuğun geleceği açısından önemlidir. aşırı hareketlilik durumu çocuğun sıkıntı ve problemlerine bağlı da gelişebilir. bazı psikiyatrik durumlarda çocuklarda bu türlü hareket artısına rastlayabiliyoruz. Bu durumda çocukta sıkıntıya ikincil olarak gelişmiş yerinde duramama, hareketlilik artısı görülür. Altta yatan sıkıntının ve stres etkeninin halledilmesi ile çocuğun bu hareketliliğinde azalma görülür. Bu Çocukların genelde anne ve babalarında da buna benzer bir hareketlilik çocukluk dönemlerinde olabilir. Bu türlü çocuğu olan anne babaların olaya gayet sakin yaklaşarak , bu hareketliliği ve çocuğun psikososyal gelişimini iyi yönlendirmeleri gerekir. aşırı hareketliliği yüzünden çok eleştirilen ve sosyal ortamlardan dışlanan çocuklarda , başka psikiyatrik problemlerde çocukları sportif faaliyetlere yönlendirmek , onları olumlu ve faydalı uğraşlarla meşgul etmek , enerjilerini bazı hobilere katalize etmek, dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu varsa tedavisini sağlamak önemlidir. DERS BAŞARISIZLIĞI Ders başarısına etki eden bir çok durum vardır. Ders başarısızlığı Çocukların normal sosyal ve psikolojik durumunu etkiler. Bu durumda aile ile ilişkilerinde bozulması söz konusu olabilir. Ders başarısına en büyük etken çocuğun zeka kapasitesidir. Bu durum çocuğun okuduğunu , anlatılanı ve aktarılan bilgileri kolay kavramasına ve akılda tutmasını kolaylaştırır. Zekanın belli bir seviyeye gelmesini daha çok doğumsal özellikler ve çevre şartları belirler. Belli bir zeka kapasitesi olmasına rağmen ders başarısızlığı olan çocuklarda aşağıdaki nedenleri aramak yerinde olur. Ders basarisizliğinin en büyük nedeni, Çocukların belli bir sorumluluk içerisinde kendilerini hissedip , okul sonrası gerekli ders çalışma saatlerini düzenlememeleri ile kendini gösteren durumdur. Bu durumda öğretmen ve aileye çok büyük bir is düşmekte uygun ve dengeli yaklaşımlar ile Çocukların bu yöndeki eksikliklerini işbirliği içinde kapatmaları gerekir. Yanlış tutumlar Çocukların bu sıkıntısını pekiştirir. Bu durumda öğretmen aile işbirliğinin olumlu etkisi büyüktür. Eğitimde fırsat eşitliği önemli bir konudur. çocuğun gittiği okulun genel durumu , öğretmeninin özellikleri , sınıfın özellikleri , verilen eğitimin kalitesi , bu eğitime ek olarak sağlanan imkanlar Çocukların ders basarisini doğrudan etkiler. Bütün bu noktalarda belirgin problem olmamasına rağmen çocukta görülen ders başarısızlığında özel öğrenme güçlüğü durumunu hesaba katmak yerinde olur. Bu durumun tespiti ve eğitim ile tedavisi önemlidir. Ders başarısına etki eden diğer nedenlerden biriside çocukta olabilecek depresyon , madde bağımlılığı , uyum bozuklukları ,aile ile ilgili problemler, psikososyal stres etkenleri , anksiyete bozuklukları gibi psikiyatrik durumlar da ders başarısızlıklarına neden olabilir. Bu durumlar ders basarisizliğinin yanında ek belirtiler ile kendini gösterir. Bu negatif etkenin ortadan kaldırılması ile ders başarısızlığında düzelme belirgin olarak görülür. Ders başarısızlığı olan Çocukların yaşıtları ile kıyaslanmadan ve özgüvenleri zedelenmeden , ders basarisi için yönlendirilmeleri önemlidir. Çocukların bu türlü sıkıntıları varken anne babanın aşırı ilgisiz ve aşırı kontrol durumları, Çocukların bu durumlarının devam etmesine neden olur. Önemli olan anne babaların çocuklarına vakit ayırarak , onların durumlarından haberdar olmaları ve bu türlü problemler tamamen çocuğun yaşamında pekişmeden gerekli önlemler alınmalıdır. GÖRÜLEN SORUNLARA KARŞI YAPILMASI VE YAPILMAMASI GEREKENLER DİSİPLİN VE HOŞGÖRÜ Çocuklarda disiplin ve hoşgörü birlikte olmalıdır. Unutulmamalıdır ki çocuk hayatinin ilk gününden beri öğrenme sürecinde olan bir varlıktır. öğrenme sürecinde olan kişi sık sık hata yapar . Mühim olan bu hataların çocuğa gerekli açıklamaları yaparak öğrenmeyle değiştirilmesidir. çocuğa aşırı disiplin uygulanması , çocuğun bazı noktalarda sıkılmasını ve kendini ortaya koyma noktasında tereddütler yaşamasına neden olur. aşırı disiplin çocuklarda kaygı belirtilerine yol açar ve çocuk kendisini devamlı gergin ve huzursuz hisseder. çocuğun yaptığı hatalar hiçbir zaman görmezlikten gelinmemeli , görmezlikten gelinen davranışlar çocuklarda pekişecektir. Bu nedenle uygun bir şekilde çocuğun yaptığı hatalar anlatılmalıdır. aşırı hoşgörülü anne baba tutumunda ise , neyin doğru neyin Yanlış , neyin yapılması gereken neyin yapılmamsı gereken davranış olduğunu bilemeyen bir çocuk haline gelmesine neden olur. aşırı hoşgörü çocukta gevsek ve tutarsız bir yapının ortaya çıkmasına ve çocuğun sınırları devamlı genişletme gayretleri içine girmesine yol açar. Bu şekilde aşırı gevşetilmiş sınırlar çocuklarda davranış problemlerine yol açarak belli bir süre sonra anne baba için çocuğun davranışlarının çok büyük bir problem haline gelmesine neden nedenle anne babanın her ikisinin de disiplin ve hoşgörü konusunda sözbirliği içinde olmaları birbirinden farklı tutumlara girmemeleri gerekir. Özellikle evde yasayan veya çocuk üzerinde etkinliği olan büyükanne ve büyükbabanın da bu konuda sınırları gevşetmek yerine , anne babaya yardımcı olmaya çalışmaları gerekir. Bu tutarsız durum çocuğun , nasıl davranacağını bilememesine ve davranış problemlerinin daha da artmasına neden olur. Anne babaların bu konuda disiplin ve hoşgörü dozunu tam olarak ayarlamaları önemlidir. çocuğun normal psikososyal gelişimi için bu durum çok önemli bir noktadır. ÇOCUĞUN YERİNE BAZI ŞEYLERİ YAPMA İnsanoğlu ilk doğduğu günden itibaren devamlı olarak kendi kabiliyet ve becerilerini geliştirme süreci içerisindedir. Buna bağlı olarak doğuştan var olan mevcut kapasite özellikle hayatin ilk yıllarındaki çevresel ve fiziksel etkenlerinde devreye girmesi ile hızlı bir gelişme gösterir. Her birey yaşına uygun gelişme dönemlerini sağlıklı bir şekilde geçerek, gerek motor becerilerini , gerek sosyal gelişimini , gerekse dil gelişimini çocukluk döneminde hızlı , daha sonra giderek yavaşlayan bir şekilde devam ettirir. Bu sınıflamalardan motor , dil , sosyal gelişim her birinin uygun ve tam olarak gelişmesi için bazı yönlendirmelerin yapılması ve bazı çevresel şartların sağlanması gerekir. Konunun bir çok ayrıntıları olmakla birlikte su anda kısmi olarak değinilecektir. Özellikle çocuk bakımında söz sahibi olan annelerin çocuk üzerindeki davranış şekilleri çocuğun gelişimi açısından çok büyük önem arz etmektedir. bazı anneler çok aşırı derecede çocukları ile ilgilenirler , Bu durum çocuklarıyla hiç ilgilenmeyen annelerin durumu kadar çocuk için sıkıntılı olabilir. Bu aşırı ilgilenme durumunun ayrıntılarını başka bir zamana bırakarak konumuz ile alakalı olan kısmını bahsetmek istiyorum. Genelde aşırı koruyucu ve kollayıcı anne babalar olmak üzere bazı ebeveynler çocuğun üzerine o kadar düşerler ki onun yaşına uygun gelişiminin de önüne geçerler . Çünkü çocuklar bu derece kendisinin yerine bazı şeyleri düşünen ve yapan anne babalar veya başka birisi olduğundan kendileri kabiliyet ve becerilerini kullanmaya gerek duymazlar . Çünkü bu durum onlar için daha kolay olmaktadır. çocuğun yaşına uygun olarak kendi basına yemek yemesinden tutun , giyinmesi , okul dersleri , ev içerisindeki etkinlikleri gibi bir çok konuda anne babalar onların yaşına uygun yapabilecekleri noktalarda gereksiz yere devreye girerek çocuğun hem psikolojik olarak hem kabiliyet olarak uygun atılımları yapmalarını engellerler. Bu nedenle anne babalar çocuklarının normal gelişimini sağlamak için en basta onların yaşlarına uygun davranmaları bebeksi tavır ve hareketlere prim vermemeleri gerekir. Şurası Unutulmamalıdır ki Çocukların yaşlarına uygun rol almalarını yada almamalarını anne babaların onlara çizdiği rol belirler. çocukları yerine bir çok davranışı üstlenen ve onların yaşına uygun sorumluluklar almasını sağlayamayan anne babalar , çocuklarına iyilik yaptıklarını zannetmelerine karşın , onların kabiliyet ve becerilerini kısıtladıklarının farkında değildirler. O nedenle gerek psikososyal gelişim gerek bedensel gelişim için bu durum önemlidir. çocuğun yapması gereken aktiviteler ve görevlerin başlangıcında çocuğa yardımcı olmak uygun olur ama bu yardımın devamlı o görevi üstlenme seklini alması ise zararlı olur. yaşından daha büyük sorumluluklar vermekte ayni şekilde diğeri kadar sakıncalı olabilir. Anne babaların sağlıklı bir biyopsikososyal gelişim için bu dengeyi sağlamaları gerekmektedir. AŞIRI KONTROL Bazı anne babaların düştüğü en büyük hatalardan birisi de çocuklarını çok aşırı kontrol ve disipline etmeleridir. Bu genelde çok titiz ve hassas anne baba kişiliğinin olması durumunda karsımıza çıkmaktadır. Özellikle bazı anneler çocukları hakkında her an ne yapıyor , ne ile meşgul oluyor , acaba bir problem var mı , bir şey olursa , basına bir is gelirse ve buna benzer düşüncelerle devamlı çocuklarını düşünmekte ve çocuklarını her an kontrol etmeye çalışmaktadırlar . Elbette ki her anne baba belli ölçülerde çocuğuna sahip çıkmalı ve çocuğunun o an nasıl bir durumda olduğunu merak etmelidir. Ama bunun ölçüsü çok fazla kaçırılırsa ve çocuklar çok aşırı kontrol edilemeye çalışılırsa , sıkıntının asil önemli bir kısmini çocuklar çekmektedir. Yani çocuk her an kontrol edilme hissi ile yasamakta bu da onlarda müthiş bir şekilde bir kaygı ve gerginlik oluşturmaktadır. Acaba hata yapar miyim , acaba annem görür mü , acaba bu is konusunda annem ne der , acaba bu yaptığım için eleştirilir miyim gibi düşüncelerle Çocukların bu kontrol durumuna reaksiyon olarak kaygıları daha da artmaktadır . Hatta bu durumu bazen o kadar ileri boyutlarda görmekteyiz ki , bu kontrol ve bağımlılığa alışan çocuk annesinden ayrıldığı zaman sanki basına kötü bir şey gelecekmiş gibi endişe duyabilir. Bu durum onun ileride ayrılık kaygısı göstermesine de neden olabilir. Annenin kaygısı ve endişesi çocuğu da anlamsız bir şekilde kaygı ve sıkıntıya sokabilir . O nedenle anne babaların çocuklarını belli ölçülerde kontrol etmeleri , onların bazı hatalarını görmezden gelmeleri devam etme durumunda önlem almak şartı ile , onları bazı zamanlar kendi hallerine bırakmaları , her an nerede ne yapıyor düşüncesinden vazgeçmeleri , onlar için aşırı kaygı ve endişeye girmemeleri , çocuğun ufak tefek yanlışlarını tespit edip çocuğun yüzüne vurmamaları uygun olur. Bu aşırı kontrol ve anne babaların aşırı disiplin ile beraber mükemmeliyetçi tavırları , çocukları anne babanın sözlerine karşı pasif bir direnç ve yalana itebileceği gibi çocuklarda tik , tırnak yeme , konuşma sorunları , altını ıslatma, altını kirletme vb gibi kaygı belirtilerine de yol açabilir. Anne babaları çocuklarını kontrol etme konusunda bu dengeyi iyi ayarlamaları gerekir. ayni zamanda çok kontrol edilen ve çok eleştirilen çocuklarında kendi özgüvenlerinin eksik kalacağını ve sosyal olarak çekingen olabileceklerini ve anne babalarının bu aşırı kontrol ve isteklerinin de onları strese itebileceğinin hiç bir zaman unutulmaması gerekir. Her çocuğun kendi halinde olması gereken zamanların olduğu unutulmamalı ve Çocukların kontrol ve takibi onları bunaltmayacak ve kaygıya itmeyecek derecede olmalıdır. ANNE BABANIN FARKLI YAKLAŞIMLARI Genelde anne babalar çocuğa davranışta tek bir çizgiyi tutturmakta zorlanırlar. Elbette ki anne babanın farklı kişilik yapıları , yetişme tarzları , anlayışları ve değişik farklılıkları olacaktır .Bu çocuğun yetişme ve zeka gelişiminde iyi yönde katkılar sağlayabileceği gibi , çocuğun eğitimi ve davranışlarının yönlendirilmesinde anne babanın birbirinden habersiz veya tamamen farklı yaklaşımları Çocukların psikososyal gelişiminde büyük sıkıntılar oluşturabilmektedir. Genelde çocuğun gelişim aşamalarından uygun bir şekilde geçmesi ve onun yasa özgü eğitiminin tamamlanmasında anne babanın yaklaşımları ve çocuğu yönlendirmeleri önem kazanır. Bütün bunları su şekilde örnek vererek açıklayabiliriz ; Bir anne aşırı hoşgörülü olabilir, baba ise tam tersi disiplin yönü ağır basabilir. Bu durumda çocuğun davranışları , konuşması , hal ve hareketleri tamamen iki farklı kutup tarafından yönlendirilmeye çalışılırsa çocukta davranış problemleri ve bazı psikolojik sorunlar yaşanabilir. babanın koyduğu kuralı annenin bozması veya tam tersi babanın hoşgörü gösterdiği bir davranışa annenin sinir koyması genelde çocuğun davranış olarak kararsız , çekingen , çelişkili ve tutarsız bir hale gelmesine neden olabilir. Çünkü çocuk gelişimini ve davranışlarını anne babasından iyi yönde veya kötü yönde aldığı uyarılar ile şekillendirir. Bu çocuğa yansıyan çelişkili ve tutarsız durum çocukta değişik kaygı belirtilerinin tırnak yeme , tik , konuşma zorlukları , uyku ve yeme bozuklukları vb. ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir. Anne babaların mümkün olduğu kadar birbirlerini desteklemeleri , tutarsız davranmamaları , çocuğun yanında birbirinin uygulamalarını eleştirmemeleri gerekir. bazı görüş farklılıkları olsa bile çocuğun olmadığı zamanlarda konuşularak ortak görüsün çıkması ve ortak söz birliğinin sağlanması gerekir. çocuğun sağlıklı gelişiminde anne babaların birlikte , çelişkisiz ve tutarlı olmaları çok önemlidir. Aksi takdirde bu farklılıklar ve anne babanın çelişkili davranışları çocuk tarafından kullanılabilir. çocuğun anne babayı yönlendirmesi bu farklı tutumlardan dolayı kolaylaşabilir. Anne babaların ortak fikir ve görüş birliği ile çocuklarını yönlendirmeleri gerekirken , tam tersi olarak çocuk , anne babayı yönlendirebilir. Bir başka noktada anne baba harici bir başka kişinin genelde büyükanne , büyükbabanın anne babanın koyduğu kuralları ihlal eden veya zayıflatan yaklaşımlarda bulunarak Çocukların kurallara uymasını ve davranışlarının şekillenmesini engellemesidir. Anne baba arasındaki iletişim ve ortak karar alma mekanizması ne kadar iyi isler ve çocuğa yansıtılan davranışları ne kadar birbiri tarafından desteklenirse o kadar sağlıklı ve normal psikososyal gelişimli çocuklar olacaktır. Burada sunu da belirtmek yerinde olacaktır , çocuklara yansıtılan davranışların zaman aşımına uğrayarak değişikliklere uğraması uygun değildir. Yani anne bugün koyduğu kuralı bir hafta sonra bozuyor veya tam tersi bir tutum izliyorsa sebepsizce gerekli bir neden olmadan bu durum da Çocukların gelişimini kötü yönde etkiler. çünkü çocuk bir hafta önce tepki almadığı bir davranıştan bir hafta sonra tepki aldığını görürse bu onun kendine güvenini azaltır, onu çekingen , tedirgin ve kaygılı birisi haline getirir. Yani çocuğun çevresinden aile , arkadaş , okul ve öğretmen , sosyal çevre devamlı tutarlı davranışları görmesi önemlidir. Bu konuyu ileri bir tarihte daha ayrıntılı incelemeyi düşünüyoruz .
Çocukluk dönemi sorunları; Çocuklarda yaş aralığına göre görülen problemleri kapsamaktadır. Bu dönemde çocuklarda görülen sorunlar uzman eşliğinde çözülmelidir. Çocukluk Dönemi Sorunları Nelerdir? Çocuklarda Tik Bozuklukları, Alt Islatma, Aile Yapısı ve Evlilik Anne-Baba İlişkisinin Çocuğa Etkisi, Çocuklarda Cinsel Kimlik Gelişimi, Gelişimsel Değerlendirme, Kekemelik, Öğrenme Bozukluğu, Okul Fobisi gibi sorunlar çocukluk dönemi sorunları arasında yer almaktadır. Çocukluk Dönemi Sorunlarında Tedavinin Önemi Nedir? 2-7 yaş gibi, okul dönemine kadar olan en kritik dönemdir. Kişiliğin temellerinin atıldığı ve tepkilerin en net göründüğü dönem olması açısından da önemlidir. Yine bu dönemde model olmak çok mühimdir. Öğrenmenin yoğun olarak gerçekleştiği, çocuğun bireyselleşmesinin ilk adımlarının atıldığı, sosyalleşmenin olduğu dönem bu dönemdir. O nedenle ebeveynler bu kritik döneme çok dikkat etmelidirler. Çocukluk dönemi sorunlarını aşmak için ailenin terapinin içerisinde yer almalıdır. Çocukluk Dönemi Sorunlarından Depresyonun Nedenleri Nelerdir? Anne ya da bakım veren kişinin çocuğa bağımlılığı söz konusudur. 'Çocuklarda aşırı bağımlılık var' deriz ama buradaki asıl bağımlılık ona bakanın bağımlılığıdır. Anksiyöz kişiler, aşırı bağımlı kişiler çocukta da aynı tabloyu yaratırlar. Çocukluk dönemi sorunlarına anne ve babanın tutumu zemin hazırlar. Örneğin; Anne, çocuğuna zarar geleceğini düşünüyorsa, kendi yaşadıklarını çocuğu yaşasın istemiyorsa çocuğa farklı davranıyor. Eşiyle ayrıysa, orada yaşadıklarını ilişkiye yansıtıp çocuğu adeta fanusta yetiştiriyor gibi bakır ona. Çocuk bu davranışlar nedeniyle becerilerini kazanamıyor. Bu tarzda yetişen çocuklar kendi başına kalınca da birisi onu yönlendirmeden ne yapacağını bilemiyor. Bu çocuklar birey olamadığı için kendine güveni olmuyor. Çocuğun kendine güveninin olmaması, anne ya da bakım veren kişilerle ilgilidir. Kendini Bırakarak Ortaya Çıkan Depresyon Ergenlik, ikinci bireyselleşme ve bebeklikten sonraki en hızlı gelişimdir. Adaptasyona zorlanır, sosyal roller açısından arkadaş ilişkileri, aile içi konum, ilişkiler açısından bir adaptasyon gerekiyor. Yeniden bir kişilik yapılanmasına zorlanıyor bu dönemde ergenler. Dünyanın bu kadar çok talebine karşı bu çocuklar ergenlikte kırılgan olmaya adaydır. Bağımlı çocuk büyüten anneler buna neden oluyorlar. Çünkü bu çocuklar tembeller. Ergenlerde içe kapanma fazla oluyor. Kendini bırakma ergenlik depresyonlarında çok tipiktir. İştahta bozulma görülür. Kavga çok fazladır. Çocukta Ayrılma Kaygısı Bağımlı anne veya bakıcı elinde yetişen çocuk ayrılma kaygısı yaşayabiliyor. Bu çocuklar okula gitmek istemiyor ve sürekli ağlıyorlar. Çocukluk dönemi sorunları yanlış davranışlar nedeniyle oluşmakta ve korkular oluşturmaktadır. Bu durum, okula adaptasyonda problem oluşturuyor. Okul başarısızlığına neden oluyor. Bağımlı anne ya da bakıcı elinde büyüyen çocuklar aktivitelere katılmama, agresif davranışlar şeklinde davranışlar geliştiriyor. Tüm bunların yaşanmasıyla çocukta depresyon gelişebiliyor. Çoğu kez gerekiyor bu durumda çocuklara psikiyatrik yardım gerekmektedir. Mutlaka çocuğun psikoterapi almasının gereğine inanıyoruz. Çocukluk dönemi sorunlarında psikoterapinin etkisi olumlu yönde etkisi fazladır. Çocukların Gösterdikleri Davranış Sorunları Alt ıslatma, Dışkı kaçırma, Parmak emme, Somatik şikayetler, Mide bulantıları, Ağlamalar, Mastürbasyon yoğun görülmektedir. Klinik çalışmalarımızda ailelerin mastürbasyonla ilgili fazla kaygı yaşadığını gözlüyoruz. İlk dönemlerden itibaren çocuğun bedenini keşfi önemlidir. Bu davranış yoğun değilse sorun teşkil etmiyor. Suçluluk yaratmamak lazım, eğer yoğunsa bir sorun vardır ve yardım alınmalıdır. Kazandığı bir takım becerileri kaybetmesi yani regresyon, yemek yemeyi beceremeyişi, anneden yardım etmesi gibi davranışlar da görülebiliyor. Çocuğun Kendini Evdeki Tartışmalardan Sorumlu Tutması Evde bir stres ortamı varsa, öfke patlamaları varsa, çocuk suçluluk hissediyor. Çocuklar, yaşadıkları sorunlarda kendilerini sorumlu tutuyorlar. Çocuk, somut düşündüğü için böyle davranıyor. Kendisiyle ilgili yaşanan kavgalar da suçluluk duygusuna neden oluyor. Bu durum çocukluk dönemi sorunlarına yol açıyor. Ayrıca, anne babanın disiplin farkının oluşu da çocukta çatışma yaratabiliyor. Dürtüselliğin yoğun olduğu durumlarda, çocuk kendini kontrolde zorlandığı için sık uyarı alıyor. Bu nedenle uyum sorunu ortaya çıkıyor ve yine depresyon gelişebiliyor. 'Çocuğum çok sinirli, okula gitmek istemiyor' Çocukla baş edilemiyor, çok sinirli, günlük işlerini yaptıramıyoruz, okula gitmek istemiyor, kardeşe çok zarar veriyor, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu oluyor, okul başarısı ve yaşam kalitesi düşüyor. Daha yoğun olarak, ilkokula başlama döneminde oluyor. Yalnız kalma korkusu, güvensizlik, çekingenlik ya da agresiflik şeklinde ortaya çıkabiliyor. Aslında çocukta korkular normaldir, savunma mekanizmalarının gelişmesi için gereklidir. Fakat, tetikleyen şeylerin olması, bağımlılık, güvensizlik, travma gibi ve bu konular çok konuşuluyorsa çocukta korkular yoğun yaşanır. Bu durum da depresyonu tetikler. Çocukluk dönemi sorunları bu noktada iyi tespit edilip tedavi edilmelidir. Okul Döneminde Yaşanan Sorunlar Bu dönem de 8-11 yaş civarını içeriyor. İlkokul dönemi çocuğun ilk kurallı ortamıdır . Anaokulu biraz daha oyun ağırlıklıdır. İlkokulla birlikte çocuk kurallı sosyalleşme ortamına girmiş oluyor. Bu dönem çocuğun performansını, öğrenme becerilerini ortaya koyduğu bir dönemdir. Burada çocuğun zekası yüksek olsa bile, uyum sorunları yaşanıyorsa ya da öğrenemediğini fark ediyorsa, hiperaktivite, öğrenme güçlükleri gibi sorunlar yaşıyorsa zamanla uyum sorunu, başka şeylerle ilgilenme, dikkatini sürdürememe görülebiliyor. Bilgiyi depolamak ve geri çağırmak için birtakım teknikler gerekiyor. Kardeşi evdeyse onu kıskanıyor. Dürtüselliği varsa yine uyum sorunu oluyor. Bazı vakalarda, takıntılar oluşabiliyor. Ailede de takıntı zemini varsa çocukta bu stres durumunda daha net ortaya çıkıyor. Kıyafetiyle fazla ilgilenme, yemek seçme, koklama gibi takıntılar gelişiyor Ergenlik Dönemi Uçlarda Yaşanır Ergenlik dönemi ise 16 yaşına kadar olan dönemdir. Genelde bu dönem, başlı başına tartışılması gereken bir dönemdir. Ayrıca ailenin önemini yitirdiği, çevrenin daha çok önem kazandığı, ergenin duygularını uç yaşadığı bir dönemdir. Sevinçleri, korkuları, kızgınlıkları, üzüntüyü en uçlarda yaşıyor. Hele de bağlı yetiştirildiyse sorun daha da büyüyor. Korunup kollandıysa bu dönemde aileye tepkiler, çıkışlar fazla oluyor çünkü bireyselleşmek istiyor çocuk ama aile o tutumları bırakmak isteyemeyince ciddi çatışma yaşanıyor. Anneye Bağlanma Bozukluğu İlk üç yaşta duygusal anlamda rahat olmayan çocuk gelişemiyor. Duygusal olarak beslenemeyen çocuğun gelişmesi de aksıyor. Bizim tepkisel bağlanma bozukluğu dediğimiz tablo çok sıktır. Anneyle bağlanması bozuk olan bebeğin gelişiminde aksamalar olur. Bazen bu bozukluk otistik bozuklukla karışıyor ve bu çocukların çoğunun depresyonunun nedeni, anne depresyonudur. Bebeklik depresyonlarının altında anne depresyonu yatıyor. Çocuğa Travmaların Etkisi Bunun yanında özellikle ilk iki üç yıl içinde yaşanan travmalardan çocuk çok etkileniyor. Baba kaybı, anne kaybı, ayrılıklar, odanın değişimi bile onu depresyona sokuyor. Kliniğimize getirilen öyle çocuklar görüyoruz ki, gelişimi çok aksamış oluyor. Otistik profili veriyorlar bu çocuklar. Çünkü aile büyükleri kendine öylesine dönmüş oluyor ki, çocuğun gelişimi de aksıyor. Kazanılan Yetilerin Kaybolması Günlük rutininin bozulması, çocuğun beslenme düzeninin bozulması çok örseleyicidir. Aynı şekilde ağlaması, yememesi, içmemesi düşündürücüdür. Bazı çocuklarda büyüdükçe bunları ve aileyi rahat bırakmama gibi tepkileri görüyoruz. 2-6 yaş arasında ise çocuğun kazandığı yeteneklerinin geri gitmesi olabilmektedir. Altını ıslatmayı bırakan çocuk birden ıslatmaya başlayabiliyor. Veya yalnız yatan çocuk birden anne baba ile yatmaya başlıyor. Çatışmalar Aile Dinamiklerini Alt Üst Eder Disiplin sorunu da varsa durum iyice zorlaşıyor. İlişki sorunu, aile içi sorunlar, intihar, bağımlılıklar, evden kaçma düşünceleri çok oluyor. Ergende öfke patlamaları ve tikler ortaya çıkıyor. İçe kapanım veya agresiflik oluyor. Bazen takıntılar yoğunlaşıyor. Yaşanan çatışmalar, aile içi dinamikleri bozuyor. Bazen bu sorunlar ergenlikte daha belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Aile, çocuk ve ergen çalışmalarında ön plandadır. Aile, çocuğun sorununu fark edemez ya da kabul etmezse, problem daha da büyüyebiliyor. O nedenle ergenlik döneminde ailelerin daha uyanık, anlayışlı ve bilinçli olmaları gerektiğini bilmelerini hatırlatıyoruz. Güncelleme Tarihi 21 Aralık 2020 Yayınlama Tarihi 02 Ocak 2013 Sayfa içeriğinde yer alan bilgiler yalnızca bilgilendirme amaçlıdır. İlgili sayfada tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren öğeler yer almamaktadır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.
Parmak Emme Tırnak Yeme Çocukta Tikler Yalan Söyleme Çalma Hırsızlık İnatçılık Çekingenlik Saldırganlık Her çocuk doğduğu andan itibaren yaşama uyum gösterme çabası içindedir. Anne babasına ve çevresine alışmaya çalışır, zaman zaman uyum sağlamakta güçlük çekse de bunu başarır çocuğun davranışlarında bir uyum sorunu olup olmadığını anlamak için, anne babaların çocuklarının gelişim dönemlerine ait özellikleri, bu dönemlerin sürelerini ve çocuklarının kişilik yapılarını bilmeleri gerekir. Aksi halde anne babalar ya çocuklarındaki herhangi bir davranış sorununu fark edemez ya da çocuğun normal gelişimini uyumsuzluk olarak değerlendirip kaygılanırlar. PARMAK EMME Parmak emme, bebeklerde herhangi bir patolojik neden olmaksızın 3-4 yaşlarına kadar görülen, doğal ve içgüdüsel bir davranıştır. Bebeğin sahip olduğu en güçlü reflekslerden biri parmak emmedir. Bebek içgüdüsel olarak yapmış olduğu bu davranıştan haz alır. Bebekler zamanla parmak emmeyi genelleyerek, oyuncak bebekleri, battaniye uçlarını ya da çeşitli eşyaları emmeye başlayabilirler ve bu durum da ebeveynleri telaşlandırabilir. Anneler genellikle parmak emmenin açlıktan kaynaklandığını düşünebilmektedir ama aslında bu emme yüksek bir oranda beslenmeye bağlı olmayan yaygın bir davranıştır. 1 yaş çocuklarının hemen hemen yarısının parmaklarını emdikleri görülür. 9. Aydan itibaren uykuyla parmak emme arasında yakın bir ilişkinin olduğu, uykusu gelen bebeğin parmağını ağzına götürdüğü görülür. Bu parmak emme “ritüelleri” aylarca devam edebilir. Bir süre sonra, çocuğun yaşının da büyümesiyle birlikte 3-4 yaşlarında çocuk, bu dönemin hem fiziksel hem de psikolojik aşamalarını tamamlar ve bir sonraki gelişim dönemine girer. Bunun neticesinde de parmak emme davranışının bir süre sonra kaybolması beklenir. Ancak eğer çocuk, yaşaması gereken gelişim sürecinde doyum sağlayamamışsa, bir sonraki gelişim sürecine bir önceki davranış kalıplarını taşıyabilmektedir. Ya da daha ileriki dönemlerde herhangi bir problemle karşılaştığında ve bu sorunla başa çıkamadığında geriye dönerek parmak emme davranışına sığınabilir. Bu gibi durumlarda bir uzmandan yardım alınması gerekmektedir. Özellikleri 3-4 yaşından sonra da devam eden ve sıklaşan parmak emme, çocuğun parmağının zamanla aşınmasına ve renginin koyulaşmasına neden olabilir. Diş ve damak yapısında bozulmalar olabilir. Emme dürtüsü genellikle uykuya dalarken, acıkınca, yalnız kalınca ve duygusal yoksunluk durumlarında kendini daha çok hissettirir. Çocuk genellikle uykuya dalmadan önce emmeye başlar ve uykuda devam eder. Çocukların sadece uykuları geldiğinde parmaklarını emmeleri bir davranış sorunu değildir. Çünkü çocuk gevşeme ve rahatlama amacıyla parmağını emerek uykuya geçebilir. Bu yüzden parmak emme gibi yatma zamanı alışkanlıkları 2-6 yaş arası çocuklarında sık görülür. Parmak emme davranışı çoğunlukla 11-12 yaşlarında kendiliğinden ortadan kalkar. Ancak bunu çok sık yapan çocuklarda damak anormallikleri ya da emilen parmakta biçim bozuklukları oluştuğu için bu yaşları beklemeden müdahale gerekir. Nedenleri Parmak emme, bebeklik döneminde memeden erken kesilme, biberon ve yalancı meme kullanmama sonucu emme güdüsünün yeterince karşılanamamasına bağlı olarak oluşabilir. Bebeklikten itibaren devam eden ya da ileri yaşlarda tekrar başlayan parmak emme davranışı, çocukların kendilerini güven içinde hissetme ihtiyacından kaynaklanabilir. Çocuğun “sevgi” ve “güven” duygu ikilisine duymuş olduğu ihtiyaç, anne ve babası tarafından yeterince karşılanamıyorsa bu davranış kendini gösterebilmektedir. Çocuklar sorunlarla başa çıkmakta yetişkinler kadar başarılı değillerdir. Çocuklar içlerinde bulundukları ruhsal durumu ifade edemediklerinde ya da kendilerini çıkmazda hissettiklerinde, kendileri için en güvenli döneme geri dönerek, o dönemden kendilerini rahatlatan bir davranışı seçebilirler. Parmak emme davranışı bunlardan birisidir. Çocukların kendilerini çıkmazda hissettikleri durumlara; Ani bir korku, anne babanın ayrılması, sevilen birinin hastalanması ya da ölümü gibi olaylar, Ailedeki huzursuzluk ve geçimsizlik sonucu çocuğa yeterli ilginin gösterilememesi, Çocuğun, kardeşinin doğmasıyla kaybettiğini düşündüğü ilgiyi yeniden kazanma isteği, Parmak emme davranışı, psikolojik sorun ve gerginliklerin bir sonucu olarak gelişebilir. Çocuklar kıskançlık, korku, kaygı ve yalnızlık gibi duyguları yoğun olarak yaşadıklarında, kendilerini yatıştırmak adına parmak emebilirler. TIRNAK YEME Çocuklarda tırnak yeme alışkanlığına 3-4 yaşlarından önce sıklıkla rastlanmaz. Ancak fazla görülmemekle birlikte 15 aylık gibi erken dönemlerde de görülebildiği rastlanmıştır. Bazı kişilerde ergenlik ve yetişkinlikte de devam edebilmektedir. Tırnağı dişlerle koparma, bazen koparılan parçaları yutma, tırnak kenarlarındaki etleri koparma ve yeme gibi çeşitli biçimlerde görülebilir. Tırnak yiyen çocuklar genellikle içedönük bir kişilik yapısına sahip olurlar ve çabuk heyecanlanma, kolayca kızma gibi duygusal özellikler ortaya koyarlar. Nedenleri Tırnak yeme davranışı genellikle bir güvensizlik belirtisi olarak kabul edilmektedir. Aile içersinde aşırı baskılı ve otoriter bir tutumun sergileniyor olması, çocuğun sürekli olarak azarlanarak eleştirilmesi, kıskançlık duygusu, yetersiz ilgi ve sevgi, sıkıntı ve gerginlik, ayrıca çocuklara aile içinde tırnak yiyen bir model olabilen ebeveynlerin oluşu gibi durumlar; tırnak yeme davranışına neden olabilmektedir. ÇOCUKTA TİKLER Tikler istemli çalışan çizgili beden kaslarında istem dışı olarak ortaya çıkan aralıklı kasılmalardır. En sık olarak yüz ve boyun kaslarında olur. Göz kırpma, dudak kenarlarının çekilmesi, boyun oynatma, boyun bükme, başı sallama, omuz oynatma gibi biçimlerde görülür. Bu davranışlar genellikle önceden düşünülmeden yapılır ve zamanla davranış biçiminin bir parçası olarak, gerginlik anlarında ya da boş kalındığında daha sık ortaya çıkar. Tiklerin görülme biçimleri 1. Gelip geçici tik En az 4 haftada ortaya çıkan ancak 1 yıldan uzun sürmeyen, hemen her gün gözlenebilen, artmalar ve azalmalar gösteren basit tiklerdir. Gelip geçici tikler, motor tiklere oranla daha az görülür. Oluşmasında daha çok çevresel faktörler ve stres etkili olmaktadır. 2. Kronik motor - vokal tik bozukluğu 1 yıldan uzun süre devam eden tiklerdir. Tiklerin olmadığı dönem 3 aydan daha azdır. Vokal tiklerle motor tikleri birbirinden ayıran özellikler ise şöyledir vokal tikler burun çekme, boğaz temizleme gibi duyulabilen tiklerdir; motor tikler ise kaş kaldırma, göz kırpma gibi görülebilen tiklerdir. 3. Tourette bozukluğu Zaman içinde artma ve azalmalar gösterir. Çok sayıda vokal ve motor tiklerle birlikte görülür. Genellikle tikler sayılamayacak kadar sıktır. Ortalama başlama yaşı 7-10’dur. Oluşmasında genetik, nörobiyolojik ve çevresel etkenler etkili olmaktadır. 4. Başka türlü adlandırılamayan tik bozukluğu bu kategori özgül bir tik bozukluğunun tanı ölçütlerine uymayan, bu ölçütleri karşılamayan bozukluklar içindir. Örnekleri arasında 4 haftadan daha kısa süren veya 18 yaşından sonra başlayan tikler gibi durumlar vardır. Özellikleri Tikler genellikle 3-4 yaşlarından önce görülmemektedir, ancak nadiren 15 aylık gibi erken bir dönemde de görülebilmektedir. En fazla ortaya çıktığı zamanlar 6-7 yaşlar ve ilk ergenlik 11-13 yaş dönemidir. Tikler erkek çocuklarda kız çocuklara oranla daha sık görülmektedir. Tikle birlikte sıkça rastlanan belirtiler dikkat ve öğrenme problemleridir. Tikler boyunda ve gövde de görülebilir. Ama en sık olarak görülenleri göz kırpma, burun kıvırma, dudak oynatma, kaşları kaldırma gibi yüz tikleridir. Huzursuz, engellenmeye karşı toleransı düşük, çabuk öfkelenen, yerinde durmakta zorlanan ve dikkat eksikliği olan çocuklarda daha sık olarak görülür. Hareket, konuşma ve düşünmeyi engellediği için tikler çocuğun günlük yaşantısında zorluklarla karşılaşmasına neden olabilir. Nedenleri Çocuğun genetik açıdan yatkın oluşu ailede tiki olan bir bireyin olması, Aile ve çevre içinde stres yaratan çeşitli durumlar, Aile içinde aşırı baskılı ve otoriter bir eğitim olması, Çocuğa gösterilen sevgi ve ilginin yetersizliği ve bu tutumun çocukta yol açtığı olumsuz benlik algısı ve kendine güven eksikliği, Çocuğun davranışlarının sıkça eleştirilmesi ve yeteneklerinin üzerinde zorlanması, Kardeş kıskançlığı, Aile içindeki geçimsizlikler, Çocuğun yaşadığı ortamın kaygı verici ve güvensiz olması, Ortaya çıktığı bölgenin ya da organın uzun süren rahatsızlığı Örneğin, uzun süren burun akıntısı sonrasında burun çekmenin bir tik haline gelmesi gibi faktörler sıralanabilir.
KEMER KÖPRÜ MAH. HALATÇI YAMASI SK. BARTIN ATATÜRK ILKOKULU BLOK NO 6 MERKEZ / BARTIN - 3782271272 © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.
“Sizin KIZINIZ derslerde, sanki rüya görüyor gibi.. Soru sorduğumda sadece konuşur, genelde çok sessiz ve dersimde not almadığını görüyorum” “Evin camına demir parlaklık taktırmamıza rağmen, hala camdan sarkmak istiyor durduramıyorum OĞLANI” “OĞLANI defalarca uyarmama rağmen, yine o sıcak çaydanlığa elini yapıştırdı.” “Sınıfta gözümle takip etmekten yoruldum kıpır kıpır, ben bir şey anlatıyorum sizin OĞLAN apayrı bir cevap veriyor, dikkati inanılmaz dağınık” “KIZINIZ okulda kaç defa çantasını unuttu” “KIZIMIN yüzüne bakıyorum bir şeyleri anlatmaya çalışıyorum ama dinlemiyor gibi, sanki beden olarak orda ama aklı kim bilir nerede; ama bazen de dinlemediğini düşündüğüm şeyi yanıma gelip çok güzel anlatabiliyor?” “OĞLANA markete giderken alacaklarını söylerim, ne alacaktım unutmuşum cevabı ile geri döner” “Bizim KIZA/OĞLANA spora git dedim bir hafta gitti bıraktı, sonra resim çizdi bir ay ondan da sıkıldı, hiçbir şeyi tam manasıyla sonlandırdığını görmedim”. Yargılayarak tükettiğimiz, tükettikçe tekrar yargıladığımız yukarıdaki yaşamların yanına acaba “Değişim düşünce ile başlar, bireyde can bulur” anlayışı ile bir şeyler ekleyelim mi? Çevremizde birçok kişinin yerinde duramayan, söz dinlemez, yaramaz, sakar veya dikkatsiz çocuklara farklı derecede gözlüklerle baktığını görebiliriz. Özellikle bu çocuklar, okul öncesi ve ilkokul döneminde karıncaların arasında yükselen bir dev gibi algılanabilirler. Bu algıya benzer şekilde yapılan araştırmalar da, bu iki dönemin Okul öncesi ve ilkokul çocukların ilgi, yetenek ve öğrenme motivasyonlarının gelişiminin temelindeki dikkat becerilerinin etkisinin büyüklüğüne odaklanmaktadır. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu DEHB gibi bilişsel ve duyuşsal süreçleri olumsuz etkileyen bu tip rahatsızlıklar da bu becerilerin gelişimi engelleyebilmektedir. Her ne kadar tıp ve psikoloji alanında uzun süre araştırmalar yapılmış olsa da DEHB nedenleri tam olarak belirlenemeyen ancak biyolojik temelleri da olan bir bozukluk olarak kabul edilebilir. En kolay gözlemlenebilen belirtisi aşırı hareketlilik olduğundan, toplumda da “hiperaktif çocuk” olarak ifade edilen enerjisi yüksek çocuklar oldukça kolay fark edilebilir. Ancak bu tanımlamanın yanıltma payının da düşünülmesi önemlidir. Çünkü bazı çocuklar sadece enerjisi yüksek olduğu için de hareketli olabilir. SİZLERDEN GELENLER Zeki çocuklar hiperaktif midir? Çevremizde “Zeki çocuklar hiperaktiftir” şeklinde bir düşünce mevcut.. Oysa ki Hiperaktivite, çocukluk döneminde belirtileri daha da netleşen ve beynin dikkat-davranış merkezlerinin normal çalışamadığı zaman ortaya çıkan bir sorundur. Bu çocukların bazıları normal zekaya sahip olduğu gibi, bir kısmı yüksek veya düşük seviyelerde de gözlemlenebilir. Burada dikkati çeken nokta, zeka ile hiperaktivite ilişkisinin veya birlikte ele alınışının doğru olmayışıdır. Her hareketli çocuk hiperaktif midir? Bu soruya ilk gidişat, gelişimsel alana yönelik olmalıdır. Çocukluk dönemi çok hareketliliğin gözlemlenebileceği bir dönemdir. Çocukluktan ergenliğe geçiş, diğer gelişimsel süreçlere göre, büyüme hareketliliğinin görece daha yoğun olduğu bir dönemdir. Çocuklardaki hızlı büyüme ve sonucunda oluşan hormonal değişim de bir o kadar hızlı gerçekleşmektedir. Bunun sonucunda bedende enerji birikimleri oluşur. Bu birikimi atamayan çocuk, toplumda ifade edilen “yaramaz, haylaz,” etiketlerine maruz kalmaktadır. Çocuklardan beklenilen, vakitlerini yoğun geçirdiği okul ve diğer sosyal ortamlarda bu enerjiyi atmalarıdır. Bundan kaynaklı spor ve diğer sosyal faaliyetlere veya doğada toprak su ile oynamaya yönlendirmek hem psikolojik hem de beden sağlığı açısından oldukça rahatlatıcı olduğu söylenebilir. Ancak diğer taraftan “Hiperaktivite” psikiyatrik bir rahatsızlıktır ve ayrıca tedavi gerektirir. DEHB’in Tüm Belirtileri Aynı Anda Mı Görülmektedir? Üç ana alt boyutta ele alınıp tedavi ve psikoterapi planı buna göre şekil almaktadır. Birinci boyutta DEHB’te; dikkat eksikliği belirtilerinin yanında hiperaktivite belirtileri de yer almaktadır. Özellikle 6-8 yaş aralığı çocuklarda hiperaktivite ve dürtüsellik belirtileri ön planda olmaya başlar. İkinci boyutta Hiperaktivite impulsivite belirtileri artarken; dikkat eksikliği belirtileri daha az gözlenir. Genellikle bu çocukların okul başarıları daha iyi iken; bulundukları ortamda daha çok uyum problemleri gözlemlenebilir. Son boyut ise dikkat eksikliği yüksek iken; hiperaktivite ve impulsivite belirtileri daha az gözlenir. Bu çocuklarda uyum problemleri daha azken; okul akademik başarılarında düşüş gözlemlenebilmektedir. Ayrıca çocuklarda belirgin davranış problemleri fark edilmediğinden; ebeveynler ve genel çevre bu tip çocukları “tembel, isteksiz, ilgisiz” olarak kabul etmektedir. Tedavide İlaç Kullanmak Gerekli Mi? DEHB biyolojik temelleri olan bir rahatsızlıktır. Çocuklarımızın akademik gelişimlerinde, hayatlarında edineceği yeni rollerde meslek, kariyer, anne, baba..vb sağlıklı adımlar atabilmesi ve ilerleyen yaşlarda görülmesinin tercih edilmediği kişilik bozukluklarını önlemesi amacıyla ilaç ve psikoterapi dengesi gerekmektedir. DEHB Belirtileri Tüm Yaş Dönemlerinde Aynı Mı? Büyüme ve gelişim süreci farklı tür ihtiyaçlarla devam eden bir döngüdür. Bireylerde erken yaşlarda görülme sıklığı bulunan DEHB gibi rahatsızlıklarda da gelişim dönemlerinde bir takım davranışlar gözlemlenebilmektedir. Örneğin bebeklik döneminde aşırı ağlama, yeme problemleri, düzensiz uyku ve huzursuzluk gibi belirtiler görülebilmektedir. Okul öncesi dönemde uyku düzensizlikleri devam etmekte; ayrıca söz dinlememe, amaçsız davranışlar, odaklandıkları işi sürekli değiştirme ve sürekli hareket halindeki davranışlarda bulunma faaliyetlerinde artış başlar. Okula başlama yıllarında ise sınıf içi akranlarını rahatsız etme, sınıfta dikkati dağıtma genel olarak okul ve çevrede kabul edilemeyecek davranışlar geliştirmeye başladığı dönemdir. Ergenlik döneminde, özellikle akademik anlamda dikkat gerektiren işlerde zorlanma kendini gösterirken; hiperaktivitenin yoğunluğu kontrol edilebilmekte dans, spor gibi faaliyetlerle, dürtüsellik riskli davranışların gelişmesine zemin hazırlayabilmektedir. İmpulsivite dürtüsellik Günlük Yaşamı Nasıl Etkiler? Dürtüsellik, sonucunu düşünmeden hareket etme ve aceleci davranışlarla, bireyin kendini kontrol etmesinde zorluk yaşaması ile gelişen bir durumdur. Bu zararlı olacak fevri hareketler; istekleri erteleyememe, sırasını bekleyememe ve aceleci olma gibi davranış problemlerinin gelişiminin nedenlerini ortaya çıkarabilir. Bu tip, davranış problemlerinin üzerinde çalışılmaması çocuğun özellikle akranları arasında saldırganlık, şiddet eğilimli davranışlara; ebeveynleri arasında söz dinlememe, ağlama, kural tanımama gibi davranışların gözlemlenmesine sebep olabilir . DEHB BELİRTİLERİNDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN DİĞER ETMENLER Yapılan araştırmalarda DEHB tanısı alan çocukların annelerinde öfke, pişmanlık, kendini suçlama ve umutsuzluk belirtilerinin artışının depresyonu tetiklediği gözlemlenmiştir. Bu yüzden aile birlikteliği ve eşlerin dengeli tutarlı ebeveyn rolleri oldukça önemlidir. Tutarsız ilişkiler çocuklarda ilerleyen yaşlarda kişilik bölünmelerine sebep olabilir. 2-4 yaş aralığındaki çocuklarda konuşma güçlüğü, uykusuzluk, yemek yeme düzensizlikleri gibi belirtiler ile kendini gösterebilir. Ergenlik dönemine gelindiğinde dikkat eksikliği ve hiperaktivite öfke patlamaları, Saldırganlık, şiddet eğilimi, sosyal ilişkilerde zayıflık gibi davranış problemlerine dönüşebilir. Bilişsel olarak gözlemlendiğinde; problemler hakkında düşünme, farklı alternatifler geliştirebilme, oluşabilecek olay veya durumlar hakkında çözümler üretebilme, duyguları anlama, karar alma ve kontrol edebilme becerilerinde akranlarına göre gecikmeler gerçekleşebilir EBEVEYNLERE ÖNERİLER DEHB tanısı konulan çocukların ebeveynleri çocuklarına daha sakin davranmalı, çatışma ortaya çıkacak durumların ve ortamların oluşmasını engelleyecek huzur ve uzlaşma atmosferini yaratmalıdırlar. Böylece çocuklar ebeveynlerinden duymaktan hoşlanmadıkları “ Hayır” ifadeleri ile daha az yüz yüze gelmesi sağlanabilir. Çatışmaların az olduğu ortamlarda, öfke gibi olumsuz duyguların daha az hissedilmesine yardımcı olabilir. Bazı ebeveynler “Biz de çocukken böyleydik” veya “Onun huyu bu” şeklindeki inkar tutumları hem çocuğu hem de aileleri gerçeklerden uzaklaştırarak, zihnin ve çevrenin söylemlerinin doğruluğuna itebilir. Gerçekleri inkar ederek davranmak çocuklarda oluşabilecek yeni gelişimlerin de kapılarının kapanmasına neden olabilir. Çocukların gelişimi ve öğrenme ortamlarını belirleyici kuralların bir anda verilmesinden ziyade sistematik ve yavaş yavaş kademeli olarak verilmesi çocuk için daha faydalı olabilir. EĞİTİMCİLERE VE ÖĞRETMENLERE ÖNERİLER Hiperaktif çocuklar hem kendilerine hem de çevrelerine yönelik geliştirilen davranışlara oldukça farkında ve duyarlıdırlar. Bu yüzden öğretmenlerin bu tarzdaki öğrencilerini sevmesi ve şevkatli davranmaları oldukça önemlidir. Çocuk bunu hissettiği zaman kendisi de benzer davranışları geliştirmeyi öğrenebilecektir. Dikkat dağınıklığının yüksek olduğu öğrenciler sınıf içerisinde öğretmenin temasının kolay olabileceği bir yerde, ön sıralarda ve pencereden uzak alanlarda oturmaları tercih edilebilir. Bu öğrencilerin genel anlamda dikkat süreleri 20dk civarında kabul edilebilir. Bu yüzden öğrencileri uzun süreli ders çalışmayı hedeflemek, akademik gelişimden uzaklaşmasına sebep olabilir. Çocukla ortak alınacak bir kararla birlikte, ödevlerini ve çalışma sürelerini sık ara vererek planlayabilirsiniz. Aktif hareketin yoğun gözlemlendiği futbol, yüzme, basketbol, dans gibi etkinliklere katılımı desteklenebilir. Çocuğun gelişimsel çabasını görebilmek ve görebildiğinizi öğrencinize iletebilmeyi ihmal etmemek önemlidir. Sonuçları olumlu veya olumsuz geri dönütleri ifade ederek öğrencinizin yanınızda olduğunu hissettirebilirsiniz. Özellikle ilkokul dönemi öğrencileri için olumlu sonuçları yıldızlar ve grafiksel basamaklarla göstermek yararlı olabilir. Öğrencilerinize somut, anlaşılabilir, kısa ve kesin bir dil kullanılmasına dikkat edilmelidir. Okulda ve sınıf içinde belirlenmiş kuralları itiraz etmezler ancak bu kuralları düşüncesizce ihlal sebebiyle kendilerini disiplinde “Bilerek yapmadım , bir anda gelişti anlayamadım” savunmaları ile ifade ederler. Böyle durumları öğrencilere içten, yargılayıcı bir dil kullanmadan aktarabilmek oldukça önemlidir. “ÜZERİNDE DÜŞÜNMENİZİ BEKLEDİĞİM” Kaza, hayatın içinde ve kaçınılmaz ise; asıl zafer yaşama yakın olmak demek değil mi? Yorum Gönder 0 Facebook Yorumları 0 Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.× Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir. Üye Girişi
ilkokul döneminde uyum ve davranış problemleri