🎨 2 Günde Paris Nasıl Gezilir

GAZİANTEPKAÇ GÜNDE GEZİLİR? Gaziantep'te gezilecek yerleri hakkıyla gezmek ve gastronomi şehri oluşunun hakkını vermek için minimum 3 gün tavsiye ediyorum. 2GÜN DİSNEYLAND Sabah kalvaltımızı otelde yaptıktan sonra Paristen Disneyland`a nasıl gidilir diye haritaya baktıktan sonra en kolay metro ile aktarma yapıp trene binmek olduğunu anlıyorum. Metro tek bilet 1,90€ , otelden 4 durak sonra inerek Disneyland`a gidecek trene biniyoruz, yolculuk yaklaşık 45-50 dakika sürdü ancak AvşaAdası na Nasıl Gidilir? İstanbul Avşa' ya uzak kalıyor gibi görünsede deniz otobüsüyle sadece 3 - 3,5 saat süren bir yolculukla kolayca ulaşılabiliyor. Erdekten arabalı vapurlarla 1 saat 45 dakika ya da 2 saatlik bir yolculukla geçilirken, Tekirdağ' dan gelmek isteyen için bile Avşa ya kalkan gemiler mevcut. Yaniasıl rota Wroclaw-Paris-Barselona-Venedik-Budapeşte-Prag. Erasmus turunda rotayı belirledikten sonra her şehirde kaç gün kalacağımı öylesine, taslak olacak şekilde belirledim.. Çünkü uçaktan inip koştura koştura gezip tekrar uçağa yetişmek gibi bir macera yaşama istemiyorduk. Tarihibir kilisenin avlusunda böyle bir atmosferi solumak çok ilginç. Bu bahçe ziyaretçilere açık ve ücretsiz. 4. Molenpark ve De Ster (Yıldız) Yel değirmeni. Şehrin tarihi bölgesi olan Dom meydanının dışında Utrecht’in Lombok bölgesindeki bu değirmen çok çok güzel. Utrecht’in bu bölgesi daha çok yerleşim bölgesi. Paris Her Zaman Güzel Bir Fikir!- Paris Gezi Rehberi; Paris Yeme – İçme Rehberi: Dikkat! Kruvasana Doyup Makaronları Paket Yapıyoruz; 3 Günde Nasıl Gezilir? Las Vegas Gezi Rehberi – Işıklar Şehri Las Vegas; DS-160 Formu nasıl doldurulur?- Turistik ABD Vizesi; Macera Dolu Amerika – Work and Travel Rehberi; Buncaülke bu sürede nasıl gezilir? Birlikte etkinlikler, şarkılar, danslar Eyobus’e katılmamın en büyük kaynağı sosyal medya hesaplarıydı. Başvurmadan önce “Bunca ülke bu sürede nasıl gezilir? Paris Gezi Rehberi: Merhaba Eyfel Kulesi! 24 Şubat 2020. Amsterdam Gezi Rehberi: Finansın Merkezi. 24 Şubat 2020. o6Xmqwg. Orta Avrupa her zaman ilgimi çekmiştir. Daha önce sadece Budapeşte’yi gezmiş çok beğenmiştim. Bu sefer de hiç aklımızda yokken Pegasus Hava yollarının yapmış olduğu kampanya sayesinde ani bir kararla bir başka orta avrupa şehri olan Viyana’ya gitmeye karar verdik. 8-11 Mayıs arası yaklaşık 2,5 günü Viyana’da geçirdik. Zaten uygun bir planlama yapıldığı takdirde bu şehir için 2-2,5 gün yeter de artar bile. Bu gezimizi 2015 yılında yaptık ancak aşağıdaki fiyatların hepsi son haliyle güncellenmiştir. Yeni bir şehri keşfediyor olmanın derin hazzı içindeyiz 🙂 İstanbul-Viyana yaklaşık 2 saat sürüyor. 2 saatin sonunda Viyana semalarından süzüle süzüle Schwechat havaalanına indik. Pasaport kontrolden geçtikten sonra otelimize gitmek üzere metroya doğru yol aldık. Havaalanı merkez ulaşımında; En uygun ve ekonomik yol S-Bahn banliyo trenidir. Bu yolla merkezdeki Wien Mitte durağına 30 dakikada varırsınız, fiyatı 4 bir seçenek CAT yani City Airport Train. Bunu kullanırsanız non stop 16 dakikada Wien Mitte durağındasınız. Fiyatı 12 ile merkeze yaklaşık 30 dakikada varırsınız, fiyatı 8 euro. Viyana her yerinde sanatsal bir etkinliğin bulunduğu tam bir sanat şehri.. 2015 Eurovision şarkı yarışması Viyana’da. Otel olarak şehrin merkezindeki Heart of Viennayı tercih ettik. Burası otel değil, içinde mutfağı, bulaşık makinesi, mutfak malzemeleri bulunan bir apartman dairesi. En önemli özelliği ise muhteşem lokasyonu. St. Stephan Kilisesi ile arasında sadece bir sokak var. Yine Viyana’nın en önemli iki caddesine yani Graben ve Kartner caddelerine yürüyerek 5 dk. da ulaşabiliyorsunuz. Yerine ve temizliğine oranla fiyatı da gayet uygun. Heart of Vienna’yı kesinlikle öneririm. Heart of Vienna’nın geceliği 80 euro civarı. Otele yerleştikten sonra otelin bir alt sokağındaki Billa markete gidip alışverişimizi yaptık. Kahvaltılarımızı ve ilk gece akşam yemeğimizi otelde yedik. Çok daha hesaplı oldu. Heart of Vienna Az önce de bahsettiğim gibi Viyana 2-2,5 günde iyi bir planlamayla çok rahat gezilebilecek bir şehir. Çoğu yer yürüme mesafesinde, uzak yerlere de zaten metro sayesinde kolayca ulaşabiliyorsunuz. Gezerken zorluk çekeceğinizi düşünmüyorum. Yalnız aklımdayken söylemek istediğim bir şey var. Viyana’da metroya girerken öyle bilet okutacağınız bir yer aramayın, çünkü yok. Viyana insanları artık nasıl bir güven duygusu içindeyse, nasılsa herkes bilet alır düşüncesiyle öyle metroya turnike falan koymamışlar. Ancak yine de tavsiyem Türk işi yapıp metroya biletsiz binmemeniz yönünde. Çünkü ara sıra yapılan kontrollere takılırsanız ciddi ceza yersiniz. Tabii bir de adamlar güvenip girişe bir şey koymamışlar siz de bundan hemen faydalanmışsınız, işin rencide edici kısmı da var yani 🙂 Ha bu arada ben seyahatim boyunca sadece bir kez kontrole denk geldim. Viyana bölgelerden oluşuyor. Ama gezilecek yerlerin hemen hepsi İnnere Statda, yani 1. bölgede. Otele vardığımızda zaten saat olmuştu. Hemen çantaları bırakıp zaman kaybetmeden şehri keşfe çıktık. İlk durağımız şu harika lokasyonlu şirin otelimizin hemen yanında bulunantaa 1365 yılında inşa edilen St. Stephan Kilisesi oldu. Burası Viyana denince akla gelen ilk şey, kısacası şehrin sembolü. Oldukça da ihtişamlı bir yapı. Buraya geldiğinizde gözünüze çarpan ilk şey kilisenin önünde smokin giymiş, ellerinde broşürleriyle size klasik müzik konser bileti satmaya çalışan kalabalık olacak. Viyana’ya gelmişken klasik müzik konserine gitmemek olmayacağından pazarlık edip buradan bilet alabilirsiniz. Ayrıca kilisenin hemen yanından şehir turu yaptıran faytonlar da bulunuyor. Kiliseye gelince diğer kiliseler gibi işte ya da bana hepsi aynıymış gibi geliyor bilmiyorum. Eğer isterseniz 4,5 euro vererek katedralin kulelerine çıkıp güzel bir Viyana manzarası seyredebiliyorsunuz ancak 343 basamakcık tırmanmanız gerek. Ne yalan söyleyeyim ben göze alıp da çıkmadım, hızlıca içini gezmekle yetindim. Bu arada burayla ilgili ilginç bir bilgi de paylaşmak istiyorum. 1534 yılında katedralin çan kulesine, yaklaşan Osmanlı akıncılarını görüp çan çalarak Viyana halkını uyarmakla görevli bir memuriyet oluşturulmuş. Artık Osmanlı bu şehirde nasıl bir korku yaratmışsa bu görev taaa 1956 yılına kadar devam etmiş. 1956’da artık Osmanlı tehlikesinin kalmadığına kanaat getirerek bu göreve son vermişler. Eğer isterseniz euro karşılığında 30 dakikalık katedral turuna katılabilirsini St. Stephan kilisesi St. Stephan kilisesi St. Stephan Kilisesinin hemen yanında arkamızda gördüğünüz faytoncular bulunuyor. İsterseniz güzel bir şehir turu yapabilirsiniz. Stephansplatz Protestocu Türkler.. Gittiğimiz gün kendimizi Stephansplatz’daki Türkler’in eyleminde bulduk birdenn 🙂 Zaten bu şehirde öyle çok Türk yaşıyor ki bir ki bir ara Türkiye’de gezdiğimizi falan zannettik. St. Stephan kilisesinin önündeki meydan Stephansplatz. Buradan da 2 önemli cadde ayrılıyor. Bunlardan biri Graben, diğeri ise Kartner caddesi resimde arkadaki cadde Kartner, sağdan devam eden ise Graben caddesi. Bu iki cadde Viyana’nın en ünlü caddeleri. Yol boyunca birbirinden güzel cafeler ve pahalı mağazalar var. Ayrıca bir sürü de hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Viyana’nın hemen hemen her yerinde hediyelik eşya fiyatları aynı. Bu yüzden benim gibi dükkan dükkan gezip de ucuz hediyelikçi aramayın, girip birinden alın işte. Veba Anıtı Graben caddesinin ortasında Veba Anıtı bulunuyor. Anıt Kral 1. Leopold tarafından vebada hayatını kaybeden binlerce kişinin anısına yaptırılmış. Söylenene göre de o dönemde hayatını kaybeden insanların bir kısmı bu anıtın altında gömülüymüş. Graben Caddesi ve Veba Anıtı Hotel Sacher Bu arada Kartner caddesinde Viyana devlet operasının çok yakınında ünlü Hotel Sacher bulunuyor. Bu otel zamanında aristokratları, kraliyet ailesi mensuplarını, diplomatları ve nice zenginleri ağırlamış. Ayrıca Sachertorte denen çikolatalı pastası çok ünlü, fiyatı da 7-8 euro civarı. Bu pastanın dünya çapında hayranları var. Pastanenin önündeki kalabalıktan da pastanın ününü tahmin edebiliyorsunuz J.& Dediğim gibi Viyana’da çok dizayn mağazalar, ilginç müzeler keşfedeceksiniz. Kartner caddesinde bulunan tarihi 1823 yılına kadar uzanan arkamdaki mağaza günümüzde cam ürünleri müzesine ev sahipliği yapıyor. Viyana sanata çok önem veren bir yer. Şehrin her yerinden klasik müzik sesleri yükseliyor. Her yer müze, sanat galerisi. Devlet Opera Binasının önündeki dev ekranda bir opera gösteriliyor ve önündeki platformda yer bulmak mümkün değil. Devlet opera binasının önündeki bu kalabalık hayran hayran nereye bakıyor dersiniz? İşte buraya bakıyorlar İlk gün akşam saat 17 gibi çıkıp St. Stephan kilisesi, Graben caddesi, Kartner caddesi ve Viyana devlet opera binasına hızlı bir gezi yaptık. Ertesi gün odamızda kahvaltımızı yaptıktan sonra, saat 10’da elimize haritamızı, navigasyonumuzu alıp yollara düştük bu arada aklımdayken paylaşmak istiyorum apple store de diye bir uygulama var. Bu uygulamada her ülkenin haritasını ayrı indiriyorsunuz. Ben de gelmeden Avusturya’nın haritasını indirmiştim. Asıl güzel olansa, internet olmadan, GPRS kullanarak yerini bulup rota tarifi yapıyor olması. Hala ücretsizken indirin bence. Ankeruhr İkinci gün ilk durağımız otelimizin hemen karşı sokağında bulunan ünlü saat Ankeruhrdu. Bu saat 1911 yılında yerel bir sigorta şirketi tarafından yaptırılmış. Her saat ayrı bir figür çıkıyor. Saat 12’de ise sırasıyla tüm figürler çıkıyor. CiytBike Avrupa’nın her yerinde olduğu gibi Viyana’da da bisiklet çok kullanılıyor. Şehrin bir çok yerinde CityBike noktaları var. Buralardan kredi kartıyla bisiklet kiralayıp başka bir CityBike noktasına bisikleti teslim edebiliyorsunuz. Üstelik bisikleti kiraladığınız ilk saat bedava. Şehirde çok güzel bisiklet yolları olduğundan gezerken bisikleti tercih edebilirsiniz. İlgilenenler için CityBike’ın web sitesini buraya koyuyorum; Viyana Ankeruhr’dan sonra kendimizi Viyana’nın ara sokaklarına vurduk. Nereye gittiğimizi bilmeden o sokaktan o sokağa girip durduk. Ve anladık ki Viyana tarihini çok güzel korumuş. Sonradan eklenen binalar bile bu tarihi dokuya sadık kalarak yapılmış. Sokaklar tertemiz. Motorlu taşıt çok fazla yok. Dikkatimi çeken bir şey de taksilerin çok lüks olmasıydı. Neredeyse her taksi mercedes, BMW ya da Volvoydu. St. Peter Kilisesi Sokak sokak gezerken birden karşımıza St. Peter Kilisesi çıkıverdi. Burası şehrin en eski kilisesiymiş. Kaçırmayıp fotoğraf albümümüze ekledik Kohlmarkt ve Hofburg Sarayı Hofburg Sarayı Ve arkamızda tüm ihtişamıyla Hofburg Sarayı görünüyor. Viyana’da çok uzun yıllar Habsburg Hanedanı hüküm sürmüş. Bu saray da hanedanın kışlık sarayı. Saray oldukça büyük ve ihtişamlı. İçine girdiğinizde sağda Sisi müzesi, solda ise İspanyol Binicilik Okulu sizi karşılıyor. Ayrıca Sisi müzesinin bittiği yerde de İmparatorluk Daireleri diye ayrı bir müze girişi karşınıza çıkıyor. İşte bu müzelerde o dönemde kullanılan ve saray yaşamının ihtişamını yansıtan mutfak eşyaları, porselenler ayrıca Sisi ve eşinin odaları, Sisi’nin jimnastik odası gibi bazı noktaları geziyorsunuz. Size tavsiyem oraya kadar gitmişken mutlaka bu müzeye girin. İspanyol Binicilik Okulu çok ünlü, önünde de upuzun bir sıra var. Ancak atlara karşı öyle çok da özel bir merakımız olmadığından biz Sisi Müzesine gitmeyi tercih ettik. Sisi Müzesinin girişi 13 euro, bu fiyata audio guides de dahil ancak maalesef her türlü garip dil seçeneği bulunmasına karşın türklerin bu kadar yoğun yaşadığı ve ziyaret ettiği bir yerde türkçe dil seçeneği koymamışlar. Her neyse bu durumu esefle kınayıp kaldığımız yerden devam edelim. Viyana’da bulunduğunuz süre içerisinde nereye baksanız Sisi’yi göreceksiniz. Sisi Viyana’nın aykırı kraliçesi. 16 yaşındayken imparator Franz Joseph ile evlenmiş. Ancak Franz Joseph karısına deli gibi aşık olmasına rağmen bir türlü bizim Sisi’ye yaranamamış. Sisi daha sonra bu evlilikten hep pişmanlık duymuş. Saray yaşamına da hiçbir zaman tam anlamıyla uyum sağlayamamış. Ayrıca Sisi güzelliğinin farkında olan bir kadınmış, formunu korumak için neredeyse hiç yemek yemiyormuş ve saatlerce jimnastik yapıyormuş. Meşhur Prenses Sisi Sisi Müzesinde birbirinden güzel porselen takımlar sergileniyor İmparatorluğa ait şamdanlar ve gümüşlükler Hofburg gibi büyük bir sarayın bahçeleri de var tabii; Burggarten ve Volksgarten. Volksgarten’in içinde uzun süre Atina’da kalan Theophil Hansen tarafından yapılan tapınak benzeri parlamento bulunuyor. Sarayın bahçeleri gerçekten de çok büyük, fotoğraf çektire çektire ilerliyoruz. Burası Avusturya Ulusal Kütüphanesi. Volksgarten Volksgarte’dan çıkıp ana cadde üzerinde yürürseniz karşınıza Burgtheatre çıkacak. Onun karşısında da Rathaus yani belediye sarayı bulunuyor. Burgtheatre Rathaus Rathaus’un yanında Avusturya parlamento binası bulunuyor. Ve ünlü Museums Quartier. Eskiden ahır olarak kullanılan Museums Quartier günümüzde müzelerin oluşturduğu bir binalar topluluğu ve metrekarelik alanı ile Viyana’daki en geniş alana sahip kültür merkezi. İçinde Klimt, Schiele ve Oppenheimer gibi daha bir çok sanatçının eserleri bulunuyor. Girişte 18 eurodan başlayıp 50 euroya kadar çıkan bilet seçeneklerinden kendinize uygun olan herhangi birini seçebilirsiniz. Museums Quartier Museums Quartierdan yürüyerek Viyana’nın pazarı olan Naschmarkta geçtik. Burası sadece bir pazar yeri değil. Sıra sıra dizilmiş bir çok cafe, restoran var. Ayrıca baharat, sebze, meyve, balık, et kısacası aklınıza gelen her şey satılıyor. Pazarın geri kalanında ise ikinci el eşya satan çadırlar var. Fakat ne yazık ki satılan ürünler öyle çok da iç açıcı değil. Eğer acıktıysanız yine burada kısa bir yemek molası verebilirsiniz. Naschmarkt Sabah uyandığımızda bugün sadece yürüyerek gezeceğimizi planlamıştık, ancak Naschmarkt’ta oturup birşeyler yiyince yorgunluğumuz da ortaya çıktı ve bir sonraki durağımız olan aynı zamanda bugün son gideceğimiz yer olan Schönbrunn Sarayına yürüyemeyeceğimizi anladık. Dolayısıyla Naschmarkt’ın sonundaki metro durağından U-bahn Schönbrunn Sarayı’na doğru yol aldık. Schönbrunn Sarayı Sırada Viyana’da en çok beğendiğim yer olan Schönbrunn Sarayı var. Viyana’ya gelip de asla atlanmaması gereken bir yer. Burası Habsburg hanedanının yazlık sarayıymış, ancak daha sonrasında Maria Theresa tahta geçince imparatorluk bu saraya taşınmış. Ben de Maria Theresa’nın yerinde olsam aynını yapardım. Tek kelime ile muhteşem bir yer. İnanılmaz güzellikte bir bahçesi var. Sarayın bahçesinde bir hayvanat bahçesi ve bitkilerden yapılmış bir de labirent bulunuyor. Schönbrunn Panorama Bahn Schönbrunn Sarayının girişinde tüm bahçeyi gezdiren, istediğiniz durakta inip yine belli saatlerde istediğiniz durakta tekrar binebileceğiniz hop on hop off tarzı bir tren var. Ona binmenizi tavsiye ederim. Çünkü sarayın bahçesi gerçekten de çok büyük, hele bir de yorgunsanız yürüyerek gezmeniz zor. Tren için 7 euro verip gün boyu istediğiniz kadar kullanabiliyorsunuz. Gloriette Sarayın tam karşısında zafer takı Gloriette var. Az önce bahsettiğim tren burada 10 dk fotoğraf molası veriyor. Labirent Schönbrunn’un dillere destan güzellikte bir bahçesi var. Ve tabii bir de sarayın içi var. Daha önce de Viyana’da bol bol Sisi ismi ile karşılaşacağınızı söylemiştim. İşte şimdi de ikinci bir isim ekliyorum; Maria Theresa. Maria Theresa 40 yıl boyunca koskoca imparatorluğu tek başına yönetmiş. 16 tane çocuğu varmış. Hemen hepsi de Avrupa’nın diğer imparatorluklarındaki prenslerle evlendirilmiş. Bu nedenle Maria Theresa için tüm avrupanın annesidir diyorlar ki haksız da sayılmazlar. Buraya kadar gelmişken mutlaka sarayın içine girin. Ayrıca size güzel bir haberim var; türkçe audioguide da mevcut. Bir yandan sarayın muhteşem odalarını gezerken bir yandan da tarihini dinleyebiliyorsunuz. Gezmek için iki türlü tur var. Bunlardan biri 40 odayı 50-60 dakikada gezebileceğiniz Grand tour, bir diğeri iste 22 odayı 30-40 dakikada gezebileceğiniz İmperial tour. Biz imperial olanı tercih ettik. Yukarıda resmini gördüğünüz broşür 2015 yılına ait. 2016 yılı itibari ile bu fiyatlar; İmperial tur için euro, Grand tur içinse euro olarak değişmiş. Yine Gloriette, hayvanat bahçesi ve labirent için geçiş imkanları sağlayan biletler de mevcut. Sarayın içi gerçekten de çok etkileyici. Saray içerisinde Mozart’ın ilk kez 6 yaşında konser verdiği odayı da görüyorsunuz. Schönbrunn Sarayındaki Büyük Salon. Tavandaki işlemeler tam bir sanat eseri. Schönbrunn sarayını ağzımız açık kalarak gezip de hayran kaldıktan sonra tekrar otele dönmek üzere metroya doğru yol alıyoruz. Graben caddesinde inip bir yorgunluk kahvesi içmek üzere ünlü Demel Pastanesine gidiyoruz. Demel Pastanesi Demel Viyana’nın en ünlü pastanelerinden. Burası Kohlmarkt caddesinde Hofburg Sarayının hemen yakınında. Uzun yıllar imparatorluğun pastanesiymiş. Buranın Apfelstrudeli meşhur. Ancak biz bu ünlü lezzetten mahrum kaldık çünkü apfelstrudel servisi saat 17’ye kadarmış. Sadece yarım saatle servisi kaçırdığımıza yanıp Viyana’nın ünlü kahvesi Melange içmekle yetiniyoruz. Melangenin tadı gayet hafif, içimi rahat. Biraz cappucinoya benziyor. Melange, Demel Pastanesindeki fiyatı euro. İkinci günü Demel Pastanesinde kapattıktan sonra dinlenmeyi fazlasıyla hakettiğimizi düşünüp otele gidiyoruz. Sabah yine saat 10 gibi ilk durağımız olan Belvedere Sarayı’na gitmek üzere yola çıkıyoruz. Belvedere Sarayı Belvedere Sarayı Belvedere Sarayı da yine Viyana’da mutlaka görülecek yerler arasında olmalı. Burası Prens Eugene’ye Osmanlı kuşatması sırasında gösterdiği üstün başarı nedeniyle hediye edilmiş. Aşağı Belvedere ve yukarı Belvedere olmak üzere iki bölümü var. İkisini de ayrı ayrı bilet alıp gezebiliyorsunuz. Bilet fiyatlarına gelirsek; sadece aşağı Belvedere için 12 euro, hem aşağı hem yukarı Belvedere’yi içeren combo bilet için 20 euro ödemelisiniz. Saray 1745 yılında yapılmış. 2. dünya savaşı sonrasında Avusturya’nın özgürlük anlaşması burada imzalanmış. Günümüzde Belvedere müzesine ev sahipliği yapıyor. Gustav Klimt’in ünlü eseri Öpüş de burada yer alıyor. Bu arada Belvedere Sarayı’nın bahçesi tek kelime ile harika. Burada birbirinden güzel fotoğraflar çekinmelisiniz. Belvedere Sarayından çıkıp yürüyerek Stadtparka gidiyoruz. Stadtpark insanların nefes alabileceği bir yer. Derli toplu bir park, yürüyerek gezip bitirebiliyorsunuz. Biz gittiğimizde şansımıza organik ürünlerin sergilendiği bir festival vardı. O yüzden çok kalabalıktı. Yine Stadtpark’ın yakınlarında yemek yenecek bir sürü yer var. Stadtpark Stadtparkın içinde ünlü müzisyenlerin heykelleri de bulunuyor. Wien Mitte’deki McDonald’s da dinlenip bir şeyler atıştırdıktan sonra aykırı mimar Hundertwasser’in evine doğru yürümeye başlıyoruz. Hundertwasser evi yaparken binanın hiçbir yerinde düz öğe kullanmamış. Ev rengarenk ve en güzel yanı da balkonların bahçe gibi olması. Düşünün evinizin balkonunda kocaman bir ağaç var. Olmaz demeyin Hundertwasser yapmış, çok da güzel olmuş. Hundretwasser House Hundertwasser Village Hundertwasser Hause’nin karşısında hediyelik eşyaların satıldığı Hundertwasser Village var. Mutlaka uğrayın, çok tatlı bir pasaj. Veee sıra artık Viyana’daki son görülecek noktamız olan Praterde. Burası bir lunapark. Eğlenmek için bir sürü atraksiyon var. Ayrıca içinde Madame Tussauds Wien de bulunuyor girişi euro. Prater’i bu kadar ünlü yapan şey ise şüphesiz ki Viyana’nın sembolü haline gelmiş tarihi dönme dolap. Dolaba binip de en tepeye çıktığınız zaman tüm Viyana önünüzde uzanıyor. Ayrıca bazı vagonlarda rezervasyon yaptırıp romantik bir yemek de yiyebilirsiniz. Prater Meşhur dönme dolaba binmeden önce sevimli bir müzeye giriyorsunuz Dönme dolabın tepesinden Viyana manzarası Prater’i de bitirdikten sonra artık yorgun argın otele dönme vakti. Akşam yemeğini Viyana’nın en ünlü şinitzel restoranı olan Figlmüllerde yiyeceğiz. Yalnız aklınızda olsun öyle aklınıza esince Figlmüllere gelip de şinitzel yiyemiyorsunuz. Yaklaşık 3 hafta önceden internet üzerinden rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Rezervasyonu bu linke tıklayarak yapabilirsiniz; Biz de gelmeden yaklaşık 15 gün önce rezervasyon yaptırdık. Yiyecek olarak tabii ki şinitzel ve patates salatası aldık. Hatta tadına doyamadık bir daha aldık. Gerçekten de mükemmeldi özellikle de patates salatası. Yalnız şinitzel standart olarak domuz etinden yapılıyor. Sipariş verirken tavuk ya da dana şinitzel istediğinizi özellikle belirtmelisiniz. Şinitzelin fiyatı 15 euro. Figlmüller Figlmüller Hazır yeme içme konusuna girmişken Zanoni&Zanoniden bahsetmek istiyorum. Burası Stephansdom Katedralinin hemen yanında inanılmaz dercede güzel pasta ve dondurmaların olduğu bir pastane. Fiyatlar da öyle çok acımasız değil. Biraz soluklanmak ve lezzetli bir şeyler tatmak için ideal bir yer, şiddetle tavsiye ederiz. Zanoni&Zanoni Zanoni&Zanoni’de ne yiyeceğinize karar vermek biraz zor olacak. Yazıma son vermeden önce Viyana’da meşhur olan 2 şeyden daha bahsetmek istiyorum. İlki Viyana’da gezerken bol bol karşınıza çıkacak olan ünlü Mozart Çikolataları. Viyana’dan alacağınız hediyeliklerin başında eminim ki bu birbirinden şık dizayn edilmiş çikolatalar gelecek. Viyana’yı gezerken yoğunluktan almayı unuttuysanız üzülmeyin, çünkü havaalanında bile Mozart çikolatalarına özel ayrılmış bir bölüm var. Mozart Çikolataları Denemeniz gereken bir diğer şey ise Mammer Gofretleri. Aslında tat olarak bizim ülkerin fındıklı gofretinden farklı gelmedi ama meşhur olduğu için denenebilir. Stephandsom’un hemen yanında bir Mammer mağazası bulabilirsiniz. Fiyatları da fena değil. Stephandsom’un hemen yanında bir Mammer mağazası var Viyana’dan yazabileceklerim bu kadar. Aklınıza takılan her türlü soru için gulayden mail adresinden bana ulaşabilirsiniz. Bu sefer öyle uzun, detaylı, bol betimleme içeren bir giriş yapmayacağız. Efendi gibi Paris Gezi Rehberi kısmına geçiş yapacağız, çünkü Paris’te yapacak o kadar çok şey var, Paris’te gezilecek yerler o kadar fazla ki, bir de başa uzun uzun giriş yapacak olursak yazının kocamanlığı sebebiyle gözünüz korkar ve planınızı iptal falan edersiniz diye korkuyoruz. Yazıya geçmeden önce bizi Instagram’dan takip etmeyecek kadar vicdansız mısınız onu bi’ öğrenmek isteriz. Öyle misiniz? Sanmıyoruz. Şöyle bırakalım. Şimdi direkt konuya girelim, karşınızda yepyeni bir Paris Gezi Rehberi ! Şu yazılar da işinize yarayabilir *Disneyland Paris Rehberi *Paris Yeme İçme Rehberi *Gezmeniz Gereken Paris Müzeleri Paris Gezi Rehberi Paris’e Ne Zaman Gidilir? Bir konuda hepimiz mutabıkız diye düşünüyoruz; Paris görsel olarak hakikaten çok güzel! Yani Paris’i çeşitli sebeplerden sevmemiş bile olabilirsiniz, ne bilelim soyulmuşsunuzdur, iblis eski sevgiliniz oradadır, bir şekilde kanınız ısınmamıştır falan ama, en azından görüntü anlamında kötü olduğunu söylemek adama “cnm akıl hastanesi fln mı değerlendirsen aslında arkadaşm gitti şmdi çk mtlu…” dedirtir. Bu sebeptendir ki, “Paris is always a good idea” cümlesini biraz fazla ciddiye alıp yılın herhangi bir zamanında Paris’e gitmeye kalkışabilirsiniz. Ancak aslında her şehir için olduğu gibi Paris’e gitmek için de “daha kötü” dönemler var. Paris aşırı turistik bir şehir olduğu için her halükarda kalabalıkla cebelleşmek zorunda kalacaksınız. Ancak özellikle Mayıs – Eylül aralığında gidecek olursanız şehrin en kalabalık döneminde olacağınızı hatırlatalım. Bu ne demek? Görmek isteyebileceğiniz yerlerde ciddi uzunlukta 2 saat bile olabilir sıralar beklemek, restoranlarda yer bulma sıkıntısı yaşamak, müze gezerken Tarkan’ın halk konserinde gibi hissetmek şeklinde uzayıp giden bir sürü sorun demek. Hele bir de kötü havaya denk geldiyseniz geçmiş olsun, bu durum Paris’i sevmemenize bile sebep olabilir. Bu sebeple bize kalırsa Paris’e gitmek için en iyi dönemler Nisan ve Ekim ayları. Bu aylarda hem hava çok vahim değil, hem de şehir turistik anlamda bir tık daha az kalabalık olacaktır. dikkatinizi çekeriz, kalabalık olmayacaktır demiyoruz *Paris’e gitme planınızı erteleseniz sanki daha iyi olacak bazı etkinlik ve tatil dönemlerini de es geçmemek gerek. Örneğin Paris Moda Haftası dönemi ve şehirde dev fuarların olduğu dönemler otellerde ciddi bir yoğunluk, şehrin dört bir yanında ciddi bir yer bulamama problemi oluyor. Aynı şekilde Fransa’nın resmi ve ulusal tatillerinde de her yer kapalı olacağı için tadınız kaçabilir, o tarihleri de şuraya bırakalım, işiniz kolaylaşsın. Paris’te ulaşım kısmına geçiş yapmadan önce sizi bi’ Paris’e ulaştıralım. Bunun için öncelikle bilmeniz gereken şey Türkiye’den direkt uçuşlarda Paris’teki iki havaalanından birine inecek olduğunuz. Ya Charles de Gaulle Havalimanı ya da Orly. Hangi havayolu ile gideceğinizi bilmediğimiz için hangisine inersiniz bilemiyoruz, ancak Türkiye’den uçuşlar çoğunlukla Charles’a oluyor, aklınızda bulunsun. *Bizim gibi CDG Havaalanı’na inecek olursanız ulaşım için en çok kullanılan 2 seçenek ya taksi ya da RER. Taksiye binecek olursanız 50-55 Euro gibi bir fix ücret var, gideceğiniz noktaya göre maksimum 55 daha fazlasını almaya kalkışırlarsa sıkıntı çıkarabilirsiniz yani. Ancak eğer birkaç kişi değilseniz taksi biraz tuzlu bir seçenek olduğu için RER’i tercih edebilirsiniz. RER dediğimiz şey aslında sizi şehir merkezinin dışındaki yerlere de ulaştıran, metro/tren arası bir şey, kendisiyle şehir içinde de karşılaşacaksınız ve metro ile ayrıştığını göreceksiniz. CDG Havaalanı’na indiğinizde RER tabelalarını takip ederseniz zaten kolaylıkla bulacaksınız. Havaalanı biraz fazla büyük, çok fazla yürüdüğünüzü düşünürseniz kayboldunuz sanmayın Fiyat konusunda bir genelleme yapmak zor, çünkü hangi durakta indiğinize göre değişiyor, onu şuradan kontrol edebilirsiniz. *Paris’te şehir içi ulaşımınız için metro, RER artık onu biliyorsunuz ve otobüs gibi seçenekleriniz var. Biz metronun kölesi olduğumuz için ve sizin de onu kullanacağınızı tahmin ettiğimiz için o konunun detayına girelim, çünkü yaşasın gelişmiş metro ağları. Bu konuyu şöyle özetleyelim Tek kullanımlık bir metro bileti alacak olursanız ödeyeceğiniz ücret 1,90 Euro. Carnet alacak olursanız size 10 adet bilet veriyor ve 16 Euro gibi bir ücreti var, yani daha uyguna geliyor, dolayısıyla bol metro kullanacaksanız bunu almak daha mantıklı. öyle kart falan değil bu, bildiğiniz 10 tane tekli bilet veriyor Mobilis alacak olursanız 1 gün boyunca sınırsız toplu taşıma kullanım hakkınız oluyor ve ücreti hangi bölgeler arasında hareket edeceğinize göre değişiyor. Paris 1’den 5’e kadar bölgelere ayrılıyor Ücretlerine şuradan bakabilirsiniz. Bu kartın saat kaçta alırsanız alın gece 12’den itibaren kullanım dışı olduğunu hatırlatalım, öyle 24 saat sürmüyor yani, o gün bitene kadar. Paris Visit Pass’i alacak olursanız bunun 1,2,3 ve 5 günlük versiyonları var. Onun fiyatlarına da şuradan bakabilir ve hatta online olarak alabilirsiniz. Bir de aylık ve haftalık olarak alınabilen Navigo Card meselesi var ki aslında bu en kapsamlı olanı. Fakat yanınızda fotoğrafınızın bulunması gerekmesi gibi bir takım detayları ve kullanım koşulları var. Biz bu gezide onu kullanmadık, ilgilenirseniz detayları şurada. *Metro biletinizi metrodan çıkana kadar kaybetmeyin, bazen güvenlik kontrolleri oluyor ve çıkışta biletinizi kontrol etmek istiyorlar. *Ulaşımda taksi kullanacaksanız bulunduğunuz yere taksi çağırtma işini geçiniz. Çünkü o zaman üstüne ekstra ücret ekleniyor, onun yerine yoldan çevirin. *Kimseyi gereksiz yere germek istemiyoruz ancak yine de söylemeden de geçmeyeceğiz. Paris metrosu güvenlik konusunda inceden tehlikeli olabiliyor, özellikle hırsızlık olayları sık sık yaşanabiliyor. Bu sebeple metrodayken bir tık daha temkinli davranırsanız iyi olur. * Paris Montmartre tepesi civarı hariç de öyle yokuşlu/merdivenli değil, aksine yürümeye son derece elverişli, düz bir şehir. O yüzden yürüyün yürüyebildiğiniz kadar, tüm o güzel sokakları, binaları ve “iyi ki buradan geçmişim” anlarını yürürken yaşayabiliyorsunuz. bir de istediğinizi yiyip semirmeme hakkı tabii Paris Gezi Rehberi Paris’te Nerede Kalınır? Paris koccaaamaaan bir şehir. O yüzden Paris’te nerede kalacağınız konusunda paniğe kapılıp sokaklarda yatmaya daha sıcak bakmaya falan başladıysanız gayet normal, çünkü bi’ yerde karar kılsanız diğer yerler uzak kalıyor falan, asla “en iyi yer şurasıdır” gibi bir sonuca varılamıyor. Bu sebeple önerimiz Paris’te kalacağınız yeri bütçenize göre değerlendirip ana kıstas olarak “otelin metroya yakınlığını” belirlemek. Çünkü metro yakınınızdaysa aslında nerede kaldığınızın çok da bir önemi yok diyebiliriz, Paris’in ulaşım ağı son derece gelişmiş olduğu için şehir içinde herhangi bir noktaya ulaşmak 5-10 dakikalık metro yolculuğunuza bakar. Daha spesifik bir öneri isterseniz biz son Paris gezimizde Hotel Malte’de kaldık ve hem lokasyonu sebebiyle hem de otel olarak gayet memnunduk. Hem pek çok yere yürüyebileceğimiz bir noktadaydı, hem de yakınlarımızda 2-3 farklı metro durağı olduğu için her yere kolaylıkla ulaşım sağladık. Paris Gezi Rehberi Paris’te Kaç Gün Kalmalı? Bir diğer karar vermesi zor konu daha; Paris’te ne kadar kalınır? Şehir kocaman dedik, gez gez bitmiyor dedik, anneanneler gibi ayaklarımıza kara sular indi dedik, gözünüzü korkuttuk bi’ kere. Bu noktada işler aslında tam olarak nasıl bir gezi planladığınıza bağlı. Çünkü eğer isterseniz Paris’te sırf Louvre Müzesi’ni detaylı keşfetmek bile günlerinizi alır. Hadi o kadar spesifik yaklaşmayalım, biz 3. Kez Paris’e giden insanlar olarak bile hala onlarca yerini görmedik ve sürekli bir yarım kalmışlık hissi ile “ABV PARİS GEZ GEZ BİTMİYORSUN” düşünceleri eşliğinde İstanbul’a geri dönüyoruz. Dolayısıyla önerimiz şöyle üstünkörü bir gezi için bile eeennnn az 5 gün. O da yetmeyecektir ya, neyse. Paris Gezi Rehberi Paris Pahalı Mı / Paris Bütçesi Açık, net, kelime oyunu yapmadan söylüyoruz, Paris pahalı. Bildiğimiz pahalı yani, bu konu asla tartışmaya açık değil. Paris’e gidip Louvre Müzesi’ne girmeyecekseniz, Orsay’ı gezmeyecekseniz, ne bilelim Paris’e özgü o kafelerde vakit geçirmeyecekseniz bizce Paris’i gezmiş sayılmıyorsunuz. Dolayısıyla bu gibi aktivitelerde bulunacağınızı varsayarak açık açık söyledik, evet PAHALI. Şimdi Paris Gezi Rehberi yazımızın en tatsız kısmına geçerek size olası harcamalarınızı göz önünde bulundurarak birkaç örnek verelim *3. Dalga Kahvecide Latte Vb. Kahve 4-5 Euro acı gerçek *Su Ücretsiz, çünkü musluk suyu içiliyor. OH. *Kruvasan 1 – 2,5 Euro arası *Bira 4,5 – 6 Euro civarı fıçıydı, şişeydi, ithaldi, onlara göre değişiyor *Popüler bir mekanda kokteyl 10 – 14 Euro civarı *Popüler bir mekanda yumurtalı mumurtalı kahvaltı 8-13 Euro civarı *Five Guys benzeri burgercide bir menü 9-12 Euro civarı McDonalds bu kategoriye girmez *Ortalama bi’ restoranda makarna/tavuk vb. ana yemek 12 – 18 Euro civarı Gördüğünüz gibi Paris hakikaten pahalı. O yüzden en azından atraksiyonlar için Paris Pass ya da Paris Museum Pass almak yükünüzü bir tık daha hafifletebilir. Her iki pass’in de kalacağınız gün sayısına göre farklı seçenekleri ve bütçelendirmeleri var. Özellikle ulaşım da içine dahil olsun istiyorsanız City Pass daha mantıklı, ancak bütçesinde bakınca zaten tüm mantığınız yerle bir olacağı için şimdiden geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. *Gitmeyi planladığınız müzeler için önceden sitelerine girip internetten bilet alırsanız hem daha ucuza gelebilir, hem de o korkunç sıraları atlama şansınız olabilir, aklınızda bulunsun. Paris Gezi Rehberi Paris’te Gezilecek Yerler Paris Müzeleri Bu kısmı en başa koyduk, çünkü Paris’teki müze sayısının ürkütücülüğü ve işin kötüsü birçoğunun da ilginizi çekecek olması sebebiyle biz Paris müzeleri için ayrı bir yazı yazdık. Evet tek bir gezide hepsine gitmeniz pek olası değil, ancak en azından içinden seçmece yaparsınız. Eiffel Kulesi Wowwww, inanılmaz bir öneri ile karşınızdayız, Paris’e gidip Eiffel Kulesi’ni görmek…. Hangi çılgının aklına gelirdi ki, Sherlock muyuz biz? Şaka bir yana, tabii ki burada size paragraf paragraf Eiffel Kulesi’nin ne olduğunu falan anlatmayacağız, korkmayın. Onun yerine eğer iflah olmaz bir asi değilseniz çok yüksek ihtimalle Paris’e gidince Eiffel Kulesi’ni görmek isteyeceğinizi varsayarak bu esnada nelerin işleri kolaylaştıracağına dair birkaç ipucu vermek istiyoruz, çünkü özellikle kalabalık bir dönemde gittiyseniz “bir gezginin Eiffel kalabalığı ile imtihanı” anlarınızı biraz olsun kolaylaştırmazsak herhalde dönüşte bizi tokatlamaya gelirsiniz. Öncelikle konuya doğruyu söyleyerek başlayalım, biz Paris’in tepeden görüntüsünün çok da hastası sayılmayız. Paris gibi bir şehir en güzel görüntüleri sokaklarında dolaşınca veriyor kanısındayız, o yüzden Eiffel’e çıkmaya para ayırmamak aslında çok da kötü bir fikir sayılmaz. Ancak “ilk kez Paris’e gelmişim, herhalde Eiffel’in tepesine çıkacağım salak” diyorsanız da öncelikle çok kırıldık ve tabii ki sizi durduracak değiliz, paşa gönlünüz bilir. Bu noktada iki seçeneğiniz var, çünkü Eiffel’in tepesinden Paris’e bakabileceğiniz 2 kat var. Ya 2. kata çıkıp bir seviye aşağıdan göreceksiniz, ki bu da zaten yeterince yüksek 16 Euro, ya da zirveye oynayacaksınız. 25 Euro Tabii bu fiyatlar asansörü kullanacağınızı varsayarak verilen fiyatlar, bunun bir de 2. kata merdivenle çıkma fiyatı var, o daha ucuz. BU NASIL BİR ACIMASIZLIK YA, ilk fiyatlar Titanic – Rose, ikinci fiyatlar Jack için resmen………. Neyse, acımızı içimize atalım ve önemli bir noktayı da es geçmeyelim, biletinizi online olarak alın ve bir de orada bilet alma işiyle cebelleşmeyin lütfen, Eiffel kulesi bileti alabileceğiniz resmi siteyi şuraya bıraktık. Şimdi daha da güzel bir şey yapıp Eiffel Kulesi’ni en iyi şekilde fotoğraflayabileceğiniz birkaç lokasyonu buraya bırakacağız, bakın başka bloggerler bu sırlarını İsviçre’de kasalarda falan tutuyorlar, değerimizi bilin…….. *Place du Trocadero Eiffel’in hemen karşısında kalan, yanlışlıkla bile bulabileceğiniz en turistik çekim noktası, tam bir klasik diyebiliriz. *Rue Saint Dominique ve Rue de l’Universite Sokak arasından daha az klişe fotoğraflar yakalamak için birbirine paralel bu iki sokağa uğranır, zaten yan yanalar üşenmeyin bi’ zahmet. *Avenue Rapp Yukarıdaki iki sokağa çok yakın, bir tık daha farklı bir açı yakalayabiliyorsunuz. *Parc du Champ de Mars Eiffel’in herkesin gördüğü tarafının tam zıttı noktası gibi düşünün, özellikle ters ışık yakalarsanız, böyle güneşin gözünüze girdiği bir andaysanız mesela, çok güze fotoğraflar çıkıyor. Ama buralarda biraz güzenlik problemi var, dikkatli oluyoruz, gerekirse çantamızla adam dövüyoruz. *Plaza Athenee Böyle elinizde şampanyalı, ne bilelim tatlı tatlı çiçeklerin arasından falan bi’ “ay şekerim Paris’teyimmm…” fotoğrafı yakalamak isterseniz burası sizlik. Burası bir mekan/otel bu arada, bir meydan değil. *Sacre Coeur Eiffel’i uzaklardan çekmek isterseniz Paris’in simgelerinden bir diğeri olan Sacre Coeur’da günbatımında şahane fotoğraflar çıkabiliyor. Champs Elysees Şok üstüne şok, öneri üstüne öneri, şimdi de Champs Elysees Caddesi’ne gitmek gibi inanılmaz çılgın bir fikrimiz var, yine Paris’e giden kimsenin aklına gelmeyecek bir fikir. Efenim biliyorsunuz, Champs Elysees Şanzelize işte ya Paris’in en ünlü, en turistik noktalarından bir diğeri. İnanılmaz geniş, inanılmaz büyük ve tabii ki görsel olarak da güzel, dolayısıyla en azından 1 kez yolunuzu düşürüp bi’ görmeden olmaz. Zaten burayı başından sonunda dolaşacak olursanız aslında Paris’in iki farklı turistik noktasını daha görmüş oluyorsunuz Arc de Triomphe Zafer Takı ve Concorde Meydanı Paris’te pek çok eylemin gerçekleştirildiği, Fransız İhtilali döneminde idamların gerçekleştirildiği meydan. Bunlar dışında tahmin edebileceğiniz üzere cadde boyunca bol bol mağaza var, bunlar yalnızca öyle manyaklar gibi pahalı markalar değil, daha uygun fiyatlı şeyler de göreceksiniz. Ama Champs Elysees’de alışveriş yapmak gibi bir niyetiniz varsa önerimiz ara sokaklara dalmanız, zira oralarda daha orijinal butikler var. *Caddenin ortalarında bir yerde inmek isterseniz George V durağında inebilirsiniz. *Yukarıda bahsettiğimiz Plaza Athenee, Champs Elysees ile kesişen Plaza Montaigne üzerinde, buraya kadar gelmişken ona da uğrayabilirsiniz. *Eğer arkadaşlarınızdan birinden Paris Saint Germain forması ya da Disney Store’den şirinli bir şeyler siparişi falan aldıysanız her ikisi de Champs Elysees üzerinde mevcut, boşuna başka yerlerde aranmayın. Arc de Triomphe Hazır Champs Elysees’ye kadar kadar gelmişken Napolyon tarafından yaptırılmış meşhur Zafer Takı’nı, yani Arc de Triomphe’u de görmeden dönmezsiniz diye düşünüyoruz. Eğer o kadar da ilginizi çekmiyorsa zaten Champs Elysees’nin bir ucuna ulaştığınızda kendisi tüm heybeti ile sizi bekliyor olacak. Ancak bu yetmez ise tepesine de çıkabiliyorsunuz ki bizce bunu akşam saatlerinde yapacak olursanız bayağı güzel şehir fotoğrafları yakalanabilir, aklınızda bulunsun. Tepeye çıkmak için ücret 12 Euro. Pere Lachaise Mezarlığı Arkadaşlar siz değişik yer yazacağız diye iyice kafayı yediniz galiba, neden kalkıp Paris’e kadar gidip mezarlık geziyoruz diyenler, geçin köşeye, tek ayak üstünde bekleyin, pişman olacaksınız. Pere Lachaise Mezarlığı Paris’e giden turistlerin uğradığı popüler noktalardan birine gelmiş durumda ve bunun mantıklı bir açıklaması var. Öncelikle şunu bilmelisiniz ki, bu mezarlıkla Jim Morisson, Chopin, La Fontaine, Oscar Wilde, Balzac, Moliere, Edith Piaf, Pissarro gibi onlarca ünlü isim yatıyor. Ek olarak Ahmet Kaya’nın mezarı ve Yılmaz Güney’in mezarı da bu mezarlıkta yer alıyor. Üstelik burası pek de Türkiye’deki mezarlıklara benziyor sayılmaz, daha çok Buenos Aires’teki Recoleta ile kıyaslanabilir, zira görsel olarak da çok güzel olduğunu görmezden gelmek pek de mümkün değil. Jim Morisson’ın Mezarı Burayı gezmek üzere yollara düşecekseniz size birkaç ipucu vererek işleri kolaylaştırmamızda fayda var, çünkü burası dev gibi bir alana yayıldığı için bilinçli olarak gezmezseniz özellikle görmek istediğiniz mezarları bulmakta güçlük çekebilirsiniz. *Öncelikle mezarlığa ulaşmak için 2 metro durağı seçeneğiniz var. Önerimiz mezarlık ile aynı ismi taşıyan metro durağında değil, Gambetta metro durağında inmeniz ve mezarlığın o kapısından giriş yapmanız. Bunun sebebi öncelikle birçok ünlü ismin mezarının o tarafa yakın olması, ayrıca mezarlığın içi yer yer oldukça yokuş olduğu için o taraftan girdiğinizde yokuş aşağı ilerleyecek olmanız. Oscar Wilde’ın Mezarı. Üstüne öpücük bırakmak gibi bir gelenek söz konusu, dikkatli bakarsanız bu fotoğrafta da görebilirsiniz. *Mezarlığa girerken mutlaka girişteki haritanın önünde duraksayarak mezarını ziyaret etmek istediğiniz kişilerin mezarlarının nerede olduğunu bir yere not alın, aksi takdirde asla bulamazsınız, çünkü cidden çok büyük bir alandan söz ediyoruz. Mezarlıkta yer alan ünlü isimlerin mezarları numaralandırılmış bir şekilde orada sizi bekliyor olacak. Sonrasında içeride dolaşırken hangi bölümde olduğuna dair tabelalar ve numaralandırmalar olacak, onları takip edersiniz. *Ahmet Kaya’nın mezarı 71 numaralı adada, Yılmaz Güney’in mezarı 62 numaralı adada yer alıyor ve her ikisinin mezarı da Pere Lacheise metro durağının olduğu kapı tarafında kalıyor. *Oscar Wilde’ın mezarını cam ile çevrelenmiş ve üzerinde öpücükler olmasından ayırt edebilirsiniz. Önceden cam yoktu, ancak bu öpücük bırakma meselesi bir geleneğe dönüştüğü için cam ile çevrelediler. Aslında bunu yapmak yasak ve bu durumdan bayağı şikayetçiler, haberiniz olsun. Montmartre Geldik bir diğer aşırı turistik noktaya, Montmartre Tepesi. Burası özellikle güzel havalarda o kadar turistik bir hal alıyor ki, aklınızı kaçırıp ortalıkta “ARTIK HERKES EVİNE DÖNMELİ” diye bağırırsanız emin olun kimse sizi yadırgamaz. O yüzden eğer üşenmezseniz mümkünse sabah erken saatte gidip Montmartre’yi en azından olabilecek en boş halinde keşfetmeye bakın. Montmartre’nin en merkezi noktasını Place du Tertre olarak kabul edebilirsiniz. Hani şu ressamlarla dolu, metrekareye 234234 kişinin düştüğü, kenardan Sacre Coeur Bazilikası’nın güzelliğini görünce tüm bu kalabalığa olan sinirinizin bir anda geçtiği meydan. Belki burayı gezinizin başlangıç noktası olarak da düşünebilirsiniz. Bu meydandan Sacre Coeur tarafına doğru değil sola doğru devam edecek olursanız meşhur Le Consulat’ın önüne doğru çıkacaksınız. Burası Montmartre’nin en çok fotoğraflanan kafesi olabilir, çünkü yalnızca görsel olarak güzel olması ile değil, aynı zamanda eskiden Picasso, Van Gogh, Monet gibi sanatçıların da buluşma noktası-imiş. Buradan ise “La Maison Rose” tarafına doğru yürüyecek olursanız, oldukça ikonik bir hale gelmeye başlamış o pembe binayı ve hemen yanında sarmaşıklı evi göreceksiniz, onlar da tam fotoğraflık. Picasso, ve Van Gogh zamanında bu kafede vakit geçirirler-imiş. *Sacre Coeur Bazilikası’nı gezmek ücretsiz, ancak onun da tepesine çıkmak istiyorsanız ücret ödemeniz gerekiyor aklınızda bulunsun. Biz tabii ki çıkmadık, çünkü zaten yeterince tepedeyken tepenin de tepesine çıkıp tepeception yapmaya gerek yok gibi geldi. *Montmartre bir tepe olduğu için Paris genel olarak düz bir şehir olmasına rağmen buraya yürüyerek çıkmak biraz zahmetli, bol merdivenli ve bol yokuşlu oluyor. O sebeple füniküler kullanarak yukarı çıkıp inişi yürüyerek gerçekleştirirseniz hem çıkarken perişan olmazsınız, hem de inerken sokakları görebilirsiniz. Fünikülere ulaşmak için Anvers metro durağında inin, Place Saint Pierre’ye doğru yürüyün, zaten çok yakın. Mouling Rouge Paris *Eğer Anvers durağında inip füniküler tarafında gitmek yerinde üzerinde bulunduğunuz Boulevard de Clichy üzerinde yürüyecek olursanız meşhur Moulin Rouge’a ulaşıyorsunuz. Biz yılllarrr önceki ilk Paris ziyaretimizde buradaki şovu izlemek için saçma sapan bir para verme gafletinde bulunup o zamanki bakış açımızla bile inanılmaz pişman olmuştuk, aman diyelim. Burası eskiden nasıldı bilemeyiz ama, şu anda şovlar “erotik” olmaktan çok Mehmet Ali Erbil’in pantolon indirmesi seviyesinde falan, yok yani, gitmeyin. Çok istiyorsanız açın filmi izleyin. I Love You Wall – Arama derdinden kurtaralım, “Seni Seviyorum” sol üst köşede. *Eğer ilginizi çekerse Jehan Rictus Meydanı’ndaki küçük bir parkın içinde I Love You Wall bulunuyor. Bu duvarın özelliği üzerinde 300+ dilde “seni seviyorum” yazıyor olması. Amelie’nin çalıştığı kafeyi hatırladınız mı? hatırlamadıysanız google’a yazın hatırlamış gibi yapın *Bu civarla ilgili son önerimiz, şayet Amelie filmini seviyorsanız onun çekim lokasyonlarından biri olan, Amelie’nin çalıştığı kafe yakınlarınızda, girip fotoğraf çekebilirsiniz, ismi Cafe des Deux Moulins. Notre Dame Katedrali ve Civarı Gün geçmiyordu ki Paris’te bir aşırı turistik yer ile daha karşılaşmayalım ve görmezden gelemeyeceğimiz kadar önemli olmasın. Gotik mimarinin kralı mimariden hiç anlamıyorsanız bile bunu görünce ABİ BU KESİN GOTİK ARTIK TAMAM, YOKSA BEN MİMAR MI OLMALIYDIM dedirtecek kadar, Quasimodocuğumuzun evi, meşhur Notre Dame Katedrali tartışmasız bir şekilde Paris’te göreceğiniz en heybetli yapılardan. Tabii siz dışarıdan baktığınızla kalmayın, mutlaka içine de girin, zira kapıdaki sıradan da anlayacağınız üzere giriş ücretsiz. Bu arada, şayet Notre Dame’a ulaştıysanız katedralin üzerinde bulunduğu adacığı ve civar sokakları da dolaşmanızı önereceğiz, çünkü burada da tam fotoğraflık bir sürü sokak ve kafe var. Özellikle Au Vieux Paris d’Arcole’nin çiçekli miçekli hallerinden birine denk gelirseniz çok güzel görünüyor, aklınızda bulunsun. Shakespeare and Company Hazır Notre Dame Katedrali’ne gelmişken yakınlarda görmek isteyebileceğiniz bir başka yerden daha bahsetmeden geçmeyelim, Paris’in en ünlü kitapçısı Shakespeare and Company. Aslına bakarsanız şu an bu kadar ünlü olmasında Before Sunset ve Midnight In Paris gibi filmerin bolca etkici olsa da, aslında onlardan önce de yeterince popüler olduğunu söyleyebiliriz. Aslına bakarsanız ilk Shakespeare and Co 1919 yılında bir başka noktada açılmış, fakat sahibi bu kitapçıyı İkinci Dünya Savaşı esnasında kapatmak durumunda kalmış. Sonrasında şu anki konumunda yeni bir kitapçı açılmış ve kitapçının sahibi bir önceki Shakespeare and Company’ni anısını yaşatmak için kitapçısını bu şekilde adlandırmış. Bu arada eski Shakespeare and Company’e gidip gelenler arasında James Joyce, Fitzgerald, Hemingway gibi isimler varmış, hadi şimdi gitmeyin de görelim! Kitapçının ayrıca bir kafesi, eski/özel kitapları sattıkları 1000 dolara kitaplar falan var, öyle düşünün ayrı bir bölümleri mevcut. Asıl Shakespeare and Company’e girdiğinizde ise ilk izlenim olarak oldukça küçük bir kitapçıya girdiğinizi düşünebilirsiniz ama ortalık gerçekten labirent gibi ve her yerden bir oda çıkıveriyor. Bu arada maaaaalesef içeride fotoğraf çekmek yasak, o yüzden sağda solda gördüğünüz o güzel cümleleri fotoğraflayamayacaksınız. Le Marais Bölgesi Bizce Le Marais lö mağğreeeğ diye okunuyor Paris’te en seveceğiniz bölgelerden biri olacak. Ancak bunun için en önemli kıstas buralara haftaiçi gitmeniz, zira haftasonu Parisliler de burayı değerlendirmeyi sevdiği için oldukça kalabalık bir hal alıyor, üstüne bi’ de biz turistler eklendik mi sabrınızın taşmaması mümkün değil. Marais bölgesinde yapmanız gereken temel şey aslında sokaklarda hunharca dolanmak, mümkünse haritadan bağımsız olarak biraz kaybolmak. Ama yol üzerinde The Broken Arm, Frenchtrotters ve Merci gibi dükkanlara denk geldiğiniz esnada küçük duraksamalar yapabilir, özellikle Merci’nin içinde kendinizi kaybedebilirsiniz. *Kaybolmayı bırakıp haritaya baktığınız anlardan birinde mutlaka Place des Vosges tarafına uğrayarak hem bu şahane meydanı, hem de bu meydanda bulunan Victor Hugo’nun evini görmeyi ihmal etmeyin. *Oberkampf tarafında kadar uzanacak olursanız, bu civarda, Rue Oberkampf üzerinde pek çok mekan mevcut. Hatta 108 numarada yer alan kafenin yanındaki duvarda dönemsel olarak değişen farklı farklı mural çalışmaları yer alıyor, gezerken oraya da bi’ uğrayabilirsiniz. Pink Mamma’nın binası çok iyi değil mi? Kendisi Pigalle’de, yemekleri de şahane. Daha güzeli yapılana kadar en güzeli Pigalle’deki. Pigalle Bölgesi Yukarıda söz ettiğimiz Montmartre bölgesi ile yan yana sayılabilecek bir diğer bölge, Pigalle. Birkaç sokağı ve Moulin Rouge civarı “Red Light District” terk bir halde olduğu için aslında kısa bir süre öncesinde kadar “aman o tarafta dikkatli olun” denilen bir bölge olmasına rağmen şu anda bayağı popüler ve hip bir hale gelmiş durumda. Özellikle KB Cafeshop evet coffee shop değil ve Dirty Dick gibi mekanlar günün herhangi bir saatinde dolup taşıyor diyebiliriz. Bizim favorilerimizden biri olan Pink Mamma adlı mekan da burada bulunuyor, onu Paris yeme içme rehberinde detaylandıracağız. Bunun dışında bölgede bol bol küçük, lokal butik patlaması da yaşanıyor, dolayısıyla özellikle Montmartre tarafında gitmişken 1-2 mekan denemek ve şöyle bir dolanmak için burayı da keşfe çıkabilirsiniz. Pigalle tarafında dolaşmayı ihmal etmeyin, zaten Montmartre’ye gidecekseniz oraya kadar gitmiş olacaksınız. *Eğer hayatınız boyunca göreceğiniz en “şirin” basketbol sahasını görmek isterseniz Pigalle Duperre’ye uğramayı unutmayın. Hemen Pink Mamma yakınlarında. *KB Cafeshop’un üzerinde bulunduğu cadde olan Avenue Trudaine görsel olarak çok güzel, belki başından sonuna şöyle bi’ turlamak istersiniz. Bagetle gezen Fransız görünce verilen “yaaa ne kadar Fransız bir bey” tepkisini siz de verdiniz mi? Canal Saint Martin’de bu muralı kaçırmayın, Rue Jean Poulmarch üzerinde. Canal St. Martin Son dönemlerde Paris’in en popüler, en hipster akını yaşayan bölgelerinden biri haline gelmiş Amsterdam terk görüntüler veren bir diğer bölge olan Canal St. Martin’i de es geçemezdik. Kafe üstüne kafe, mekan üstüne mekan açıldıkça burası yükseldi de yükseldi, kalabalıklaştı da kalabalıklaştı resmen. sanki 30 yıllık Parisliyiz ya sdfsd Zaten Paris Yeme İçme Rehberimizde burada yer alan birçok mekandan söz edeceğiz, o kısımlar için diğer rehbere bakarsınız. 59 Rivoli Bir tık daha alternatif bir yer keşfetmek isterseniz zaten önünden geçtiğiniz takdirde görüntüsüyle mutlaka dikkatinizi çekecek 59 Rivoli’yi gezmenizi mutlaka öneririz. Burası hem sergi alanlarının, hem de sanatçı stüdyolarının yer aldığı, sanatçıları içeride çalışırken görebileceğiniz bir sanat alanı. Ancak öyle düzenli, ışıl ışıl, şıkır şıkır bir galeri falan beklemeyin, aksine, duvarları graffiti ve murallar ile kaplı, biraz dağınık bir görüntüye sahip, ama son derece canlı ve ilginç bir yerden bahsediyoruz ki, bunun sebebini anlamak için 59 Rivoli’nin hikayesinden bahsetmek gerek. 1999 yılında, 59 Rivoli binası terk edilmiş bir haldeyken, bir sanatçı grubu bu binaya –izinsiz olarak, yerleşiyor ve burayı hem ev / hem de çalışma alanına çeviriyorlar. Bir süre sonra Fransız devleti bu konuda reaksiyon gösteriyor ve binayı boşaltmalarını istiyorlar, ancak basının ve halkın sanatçıların tarafında olması sebebiyle işler sanatçıların lehine ilerliyor. O dönemde henüz Paris valisi olmayan Bertrand Dalanoe, “eğer seçilirsem burayı sanatçılara bırakacağım” gibi bir vaatte bulunuyor ve ardından vali seçilince sözünü tutuyor. Günümüzde 59 Rivoli bir “art space” olarak kullanılıyor ve aynı zamanda 20’nin üzerinde sanatçının stüdyosu burada yer alıyor, üstelik bulunduğu konuma göre oldukça uygun kiralar ödüyorlar. *Stüdyolara girerken çekinmenize gerek yok, kimse, kimsenin umrunda değil, ya şa sın sanatçılar. Richelieu Kütüphanesi Paris Gezi Rehberi Kısa Kısa… Jean Jacques Rousseau, Victor Hugo, Emile Zola, Madame Curie gibi isimlerin mezarlarını da içinde barındıran ve Foucault Sarkacı’nı da görebileceğiniz harika bir yapı için Pantheon Güzelinden bir kütüphaneyi ücretsiz olarak görmek isterseniz Richelieu Library Eğer şehir parklarında vakit geçirmeyi seviyorsanız favoriler Jardin du Luxembourg ve Jardin du Palais Royal Şahane bir fotoğraf yakalamak isterseniz görmeniz gereken avlu Place Edouard VII tepenizi çekin Dini yapıları gezmeyi seviyorsanız ve şahane fotoğraflar çekmek isterseniz Sainte Chapelle İlginç mimariye sahip binaları görmeyi seviyorsanız Philarmonie de Paris Tahmin ettiğinizden çok daha güzel çıkacak bir cami için Grand Mosquee de Paris Gözden kaçıracağınızı sanmayız ama yine de bir hatırlatma olarak Disneyland Paris Paris Gezi Rehberi Bir Takım İpuçları *Biliyorsunuz, normalde dünyanın pek çok yerinde müzeler Pazartesi günleri kapalı oluyor. Ancak Paris’te durum sadece bu şekilde işlemiyor, bazı gitmek isteyebileceğiniz müzeler Pazartesileri açık, Salıları kapalı. Dolayısıyla müze ziyaretlerinizde bu detayı kontrol etmeyi unutmayın, kapısına kadar gidip hüsrana uğramayın. *“Fransızlar İngilizce konuşmuyor, İngilizce konuşursanız sizi tokatlarlar……” gibi şehir efsanelerini geride bırakınız, bir kez bile böyle bir durum yaşamadık. Elbet öyle insanlara da denk gelinebilir, ancak bu kesinlikle bir genelleme değil, kim salladı bunu ya? *Bazen, bazı “çok özel” kabul edilebilecek ya da kendini çok özel zanneden mekanlarda kılık kıyafet konusuna takılabiliyorlar. Bu gibi mekanlara gitme niyetiniz varsa en azından bavulunuza bir tık daha süslü püslü kıyafet atıverin. Dünyanın en çok ziyaret edilen ÅŸehirlerinin başında gelen Paris, Avrupa'nın en romantik ÅŸehirlerinin başında geliyor. Fransa'nın baÅŸkenti olan Paris Fransız kültürünü deneyimleyebileceÄŸiniz ve Fransız mutfağının en güzel örneklerini tadabileceÄŸiniz bir saatte Paris'te keÅŸfedebileceÄŸiniz gezi önerileri1. Paris sokaklarını yürüyerek keÅŸfetmek en güzeli. Gare du Nord çevresindeki cadde ve sokalarda bulunan ünlü barlar ve cafelerde lezzetli yemeklerin tadına varabilir ve içeceklerinizi yudumlayabilirsiniz. Paris'in gayet iyi çalışan metrosu da bu bölgede olduÄŸu için ÅŸehrin her köşesine buradan metro ile ulaÅŸmak oldukça Metroda Tuileries durağında inerek ÅŸehrin en ünlü yapısı olan Eiffel Kulesi'ni ziyaret edebilir. En üst katına asansörle çıkarak ÅŸehrin harikulade manzarasını fotoÄŸraflarla ölümsüzleÅŸtirebilirsiniz. Kulenin dibinde yer alan parkta sere serpe yatarak piknik yapabilir ve enfes manzarasına karşı keyif Seine Nehri'nin üzerinde düzenlenen bot turlarıyla ÅŸehri keÅŸfe çıkmak oldukça eÄŸlenceli. Şehre ihtiÅŸamını katan en güzel yapılarını ve tarihi mekanlarını sıcak kahveniz eÅŸliÄŸinde nehir üzerinden Notre Dame de Paris ÅŸehrin en ünlü katedrali konumunda. UÄŸruna kitaplar yazılan bu katedralin içini gezmeden birbirinden güzel vitray iÅŸlemelerini keÅŸfetmeden ÅŸehirden dönmeyin. Katedralin çevresinde birbirinden ünlü restoran ve cafelerde Fransız mutfağından seçmeler tatmak Montmartre ÅŸehrin en bohem ve sanatsal köşesi konumunda. Ünlü Sacre Coueur Bazilikası bölgenin en ünlü yapılarının başında geliyor. Harika bir manzaraya sahip olan bazilikada kentin büyüleyici havasını solumak mümkün. Montmartre çevresinde yer alan pek çok sanat galerisinde Fransız ressamların eserlerini görebilir ve dilerseniz sokak sanatçılarına kendi portrenizi yaptırabilirsiniz. Bölgede yer alan ünlü kabare Moulin Rouge ise enfes yapısı ile ziyaret edilmesi gereken yerler arası Paris'in en ünlü ve lüks caddesi olan Champs Elysees birbirinden şık ve görkemli maÄŸaza ve cafeleri ile ünlü. Şehrin kapısı olan Arc de Triomphe caddenin hemen sonunda yer alıyor. Civarda yer alan pek çok etnik restoranda hem dünya lezzetleri hem de Fransız yemeklerini tadabilirsiniz. Son olarak Paris'in ünlü makaronlarını tatmadan ÅŸehirden ayrılmayın. Hafta sonu dışında seyahat etmeye vakit bulamayanlar için 2 günde Romanya’yı nasıl gezdim, nerelere gittim’ hepsini yazdım; ortaya da keyifli bir Romanya gezi rehberi çıktı. Romanya gezi rehberi Romanya seyahati öncesi Google’larken ilk dikkatimi çeken şey Bükreş’in Doğu’nun Parisi’ ya da Küçük Paris’ olarak adlandırıldığıydı. Sebebiyse Paris’te yer alan Zafer Takı’nın bire bir kopyasının ve Paris’teki caddelerin benzerlerinin Bükreş’te de olmasıymış. Bu detaya yer vermedin Romanya rehberi yazmaya başlamak olmazdı herhalde. Blog ile birlikte başlayan seyahatler serüvenimin son ülkesi oldu Romanya. Tabi bu kadar sık seyahat edince maalesef yıllık izin de çabucak bitiyor. Dolayısıyla hafta sonu gezebileceğim ve yakın mesafede bir ülkeye gitmeye karar verdim. Hem yakın hem de maliyet açısından ideal olması sebebiyle Romanya’ya gitmeye karar verdim. Yalnızca Cuma günü öğleden sonra izin alıp, Cuma akşamı gidiş, Pazar akşamı dönüşlü bir Transilvanya rotası yaptım. İçindekiler1 Romanya Gezi Rehberi İki günde Romanya nasıl gezilir2 Romanya Gezi Rehberi KISA TARİHÇE3 Romanya Gezi Rehberi EKONOMİK YAPI4 Romanya Gezi Rehberi ULAŞIM5 Romanya Gezi Rehberi KONAKLAMA / RUMEN MUTFAĞI6 Romanya Gezi Rehberi ROMANYA’YA DAİR KISA KISA 1 Romanya Gezi Rehberi İki günde Romanya nasıl gezilir Cuma 1655 Pegasus ile İstanbul-Bükreş 120 TL uçağıyla rotaya başladım. Bu arada en başta belirteyim; Romanya bizden 1 saat geride ve uçuş mesafesi de 1 saat 5 dakika. Yani bir nevi zamanda geriye gittim. Romanya gezi rehberi – Güzeller güzeli Sibiu. Brugge hasretimi giderdim. Bükreş Otopeni Havalimanı’ndan şehir merkezi otobüs ile 45 dakika. 780 numaralı otobüsü kullandım ve tren garına attım kendimi. 2100 treniyle Cluj’a geçeceğim için Bükreş’i gezme fırsatım olmadı Cuma akşamı. Tren garının etrafında takıldım birkaç saat. 11 saat sürecek bir yolculuk ile Cumartesi sabahı Cluj’a vardım ve Murat ile buluştuk. Murat, 10 yıllık dostum ve 6 aydır kuzeyde yer alan Arad şehrinde gönüllü EVS/AGH olarak bir projede çalışıyor. Siz de gönüllü olarak bir projede yer alıp; Avrupa’da aylarca kalabilirsiniz. Detaylar için yazımı okuyabilirsiniz. Yani Romanya seyahatimin ilk durağı Cluj oldu. Birkaç saat Cluj’da takıldıktan sonra; esas durağımız olan dünyaca ünlü Salina Turda Tuz Madeni’ne geçtik otostop çekerek. Salina Turda dünyanın en güzel 22. yeri seçilmiş. Detaylı Salina Turda Tuz Madeni yazısı için tıklayın. 3 saat madende geçirdikten sonra yine otostop ile 150 km yol teperek Sibiu’ya geçtik. Sibiu ayrı bir keyif, hem yılbaşı hazırlıkları hem de Alman mimarisinin renkli evleri ile şehir cıvıl cıvıl. Havayı Sibiu’da karartıp gece Murat ile vedalaştık. O, Arad’a döndü. Benim son durak Bükreş olduğu için gece treniyle Pazar sabahı Bükreş’e geri döndüm. Detaylı Sibiu yazısı için tıklayın. Bu noktada minik bir parantez açmalıyım. En ucuz uçak biletlerini Bükreş’ten bulduğum için bu şekilde bir rota çizdim. Başlangıç ve bitiş noktam Bükreş oldu. Romanya gezi rehberi – Romanya seyahat rotam Pazar günü seyahatin 2. ve son günüydü. Akşam 1755’te yine Pegasus ile İstanbul dönüşüm olduğu için sabah 1030’da Cluj’dan Bükreş’e gelip vakit kaybetmeden Bükreş turuna başladım. Yıllardır orada yaşayan ve daha önce Erasmus kapsamında İstanbul’da okuyan Ana ile tren garında buluşup; hızlandırılmış ama keyifli ve dolu dolu bir Bükreş turu yaptık. İlk görmek istediğim yer dünyanın 2. büyük Parlemonta Binası’ydı. Oradan başlayıp saat 1500’a kadar durmadan gezdik. Başkent olması sebebiyle Bükreş’te sık sık Çavuşesku ve komünizm izlerini görmek mümküm. Çavuşesku başlı başına bir yazı konusu; dolayısıyla ayrı bir yazıda, detaylı ele almak daha sağlıklı olacağı için burada detaya girmiyorum. Romanya rotasını özetleyecek olursak Cluj-Salina Turda Tuz Madeni-Sibiu-Bükreş. Zamanın yetmemesinden dolayı Braşov’u gezme fırsatını kaçırdım ve en çok istediğim Dracula’nın evi Bran Kalesine ve mevsimden dolayı yine dünyaca ünlü Transfagaraşan Yoluna ayak basamadım. Sonraki Romanya maceramın ana durakları olacak buralar. 2 günde toplamda 300 TL harcadım ama bunun 170 TL’si tren biletlerine gitti. Onun dışında bol kahve, alkol, Covrig tüketimi ve müze girişlerine para harcadım. Yani Romanya’da fazla para harcama imkanınız yok. Rahatlıkla seyahat planlarınız arasına alabilirsiniz. 2 Romanya Gezi Rehberi KISA TARİHÇE Ta milattan öncelere kadar uzanan ve Roma İmparatorluğu, Osmanlı, Ruslar ve Birinci-İkinci Dünya Savaşları ile yolu kesişen Romanya’nın tarihine baktığımızda karşımıza 2 önemli isim çıkıyor. Tahmin edeceğiniz gibi Dracula ve Çavuşesku. Komunizmden de bahsetmesek olmaz tabi. Ülke 2004’te Nato, 2007’de ise AB’ye katılmış. Romanya gezi rehberi – Arkadaki devasa bina meşhur Parlamento Binası 3 Romanya Gezi Rehberi EKONOMİK YAPI Romanya bir Avrupa Birliği üyesi ancak ülke maddi anlamda diğer Avrupa ülkelerine göre aşağı seviyelerde. Sanırım bunun en büyük sebebi ülke tarihindeki en önemli isim Çavuşesku ve yürüttüğü politikalar. Yakın tarihe kadar komunizimle idare edilen ülke günümüze AB’nin en fakir ülkesiymiş. Para birimi LEI RON. 1 Ron 0,82 TL. Yani para birimi bize göre daha düşük değerde. Bu da seyahat bütçesi için gayet olumlu bir durum. 4 Romanya Gezi Rehberi ULAŞIM İstanbul’dan bir çok firmanın hem Bükreş’e hem de Cluj’a uçak seferleri mevcut. Bükreş ülkenin güneyi, Cluj kuzeyinde yer alır. Bükreş’e uçuş mesafesi 1 saat 5 dakika civarı. Ayrıca otobüs ile de Romanya’ya ulaşım mümkün ama sınır kapılarındaki bekleyişlerden dolayı tavsiye etmem. Yine de otobüs derseniz; Esenler Otogarı’ndan kalkan otobüsler var. Ayrıca varlığının hala devam ettiğinden emin olamasam da İstanbul-Bükreş tren seferleri olabilir. En azından eskiden varmış. Ama ciddi anlamda zaman kaybedersiniz. Uçak en ideal seçenek bence. Şehir içi ulaşımda ise bizdeki mantık söz konusu. Akbil ayarında kullanılan kartlar var. Ayrıca tek bilet de satın alabiliyorsunuz. Tek bilet 1,30 LEI. Romanya gezi rehberi – Romanya’da çok sık karşılaşacağınız leziz pastanelerden 5 Romanya Gezi Rehberi KONAKLAMA / RUMEN MUTFAĞI Konaklama konusunda gece treni kullandığım için herhangi bir otel/hostel önerisinde bulunamayacağım. Bu noktada sizi Airbnb, Couchsurfing ya da yönlendiriyorum; seçim sizin. Mutfak konusuna gelelim. Tabi ki Rumen mutfağı deyince uzun yıllar Osmanlı toprağı olan bir yerde Osmanlı etkisiyle karşılaşınca şaşırmazsınız diye umuyorum. Zira turşusundan, çorbasına birçok tanıdık lezzet ile karşılaşıyorsunuz. Ancak en çok sevdiğim ve bende iz bırakan, Rumen Simidi Covrig oldu. Muhtemelen Romanya’da doğru düzgün para harcamamanın sebebi de bu simit. Zira fiyatı 1 LEI. Hem yanımda götürdüğüm birkaç konserve hem de bol bol Covrig yememden dolayı yemeğe çok az para harcadım diyebilirim. Bir diğer ayrıntı da sokaklarda çok sık karşılaştığım irili ufaklı hamur işi, börek, çörek satan mekanlar oldu. Rumenler ayak üstü buralardan aldıkları yiyecekleri tüketmeyi seviyorlar. Romanya gezi rehberi – Bükreş sokakları 6 Romanya Gezi Rehberi ROMANYA’YA DAİR KISA KISA -Vaktim olsaydı ve tüm Romanya’yı dolaşmak isteseydim sanırım bunu otostop çekerek başarabilirdim. Böyle yazıyorum çünkü ülkede otostop kültürü fazlasıyla gelişmiş ve kimse sizi otostop çektiğiniz için yadırgamıyor aksine yanınızdan geçerken sizi almasalar bile selam verip geçiyorlar. 2 kez otostop çekip 200 kilometreye yakın yol yaptık otostop ile. Büyükçe bir kartona gideceğiniz yeri yazın; 15-20 dakikada araba bulmuş olursunuz. Tabi biraz da şans. -Toplu taşımada bilet kullanan görmedim desem yeridir birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi. Ama ilk kez yurt dışında bilet kontrolüne de Romanya’da denk geldim hem de Pazar günü. Neyse ki Ana, işi sağlama alıp bana da bilet almıştı. Yoksa 50 LEI ceza yiyecektim. Romanya gezi rehberi – Rumen Parası LEI -Trenler Gürcistan kadar eski değil ve biner binmez görevliler gelip bilet kontrolü yapıyorlar. -Rumen parası LEI’nin kağıt paraları plastikten yapılıyor. Yırtılmıyor ve suya karşı dayanaklı. İlginç. -Bükreş’te Ramada Otel tarafından yaptırılan bir Atatürk Büstü var. Ziyaret ediniz. -Trafik konusunda muazzam derecede hassaslar ve kurallara çok iyi şekilde uyuyorlar. Cezalar aşırı yüksekmiş. Yaya geçitindeyseniz rahatlıkla karşıya geçebilirsiniz. Ancak yaya olarak siz de kurallara uymalısınız. Cezalar yayalar için de geçerliymiş yani. Aman size kırmızı yanarken karşıdan karşıya geçmeye çalışmayın. -Rumenlerin büyük kısmı Ortodoks ve dinlerine aşırı derecede bağlılar. Neredeyse her yerde bir kilise görmeniz mümkün. Ancak ülkedeki hastane sayısının yetersiz olması ve kiliselerin çok fazla olması sebebiyle halk bu konuda devlete karşı tepkiliymiş. -Kış gelmeden ve tatillerde Rumenler dağlara çıkmayı tercih edip oradaki çiftliklerde, yaylalarda ikamet ediyorlarmış. Tatil anlayışları bu. Bence gayet keyifli. Bu yazımı beğendiyseniz sizi Salina Turda Madeni ile ilgili yazdığım yazıya alalım. Paris’ten mi bahsediyoruz? O zaman öyle bir yer hayal edin ki romantizmin ve sanatın şehri dediğinizde aklınıza ilk orası gelsin. Evet doğru tahmin ettiniz. Orası Paris. Büyüleyici ambiyansı, eşsiz mimari yapıları, kendine has mutfak kültürüyle Paris, her yıl dünyanın dört bir yanından milyonlarca misafir Şehri Paris İçin Nihai Gezi RehberinizDünyanın en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri olarak da öne çıkan Paris, ziyaretçilerine unutamayacakları bir turistik deneyim vaat ediyor. Bu noktada yazı genelinde size Paris’ten ayrılmadan önce muhakkak ziyaret etmeniz gereken yerlerden bahsedeceğim. İşte rüyaları andıran bir Paris seyahati için nihai gezi Bir Günde Nasıl Gezilir?Kısa bir süreliğine Fransa’ya gidenler veya uzun uzadıya gezmeyi sevmeyenler için gelin hap gibi bir Paris turu yapalım. Öncelikle bu kadar turistik ve popüler bir şehrin her daim kalabalık olduğunu önemle hatırlatalım. Özellikle mayıs ayından eylül ayına kadar olan süreler arasında kalabalıktan pek hoşlanmayanlar, bu özel şehre gitmeyi tercih etmeyebilirler. Nisan ayı ve ekim ayları arasında ise Paris görece daha sakin olacaktır ancak Paris’in her daim ortalamanın üzerinde kalabalık bir şehir olduğunu unutmayalım. “Ne olursa olsun, zaten 1 günde gezmem gerekiyor” diyorsanız, o zaman Paris’te 24 saatte en hızlı biçimde neler yapabileceğinize gelin birlikte İçin Önce Paris’teki Ulaşımı AnlayalımAslında Paris, ortalama 4 gün gibi bir sürede gezilecek bir şehir. Paris şehrini gezmek adına sadece bir gününüz varsa, o hâlde ulaşımın nasıl gerçekleştiğini öğrenmek sizin için çok önemli olacaktır. Uçakla eğer Paris’e gidiyorsanız “Charles de Gaulle” veya “Orly” havalimanlarından birine ineceksiniz. Buradan metro ya da trene karşılık gelen RER isimli toplu taşıma aracını kullanarak merkeze gelebilirsiniz. Taksi kullanmak ise biraz pahalı bir seçenek olabilir. RER haricinde otobüs de kullanabileceğiniz seçenekler arasındadır. Ulaşım için en iyi seçenek metro gibi duruyor. Bir günlüğüne de gitmiş olsanız kalacaksanız, kalacağınız yeri metro güzergahına göre de tercih Büyüleyici Atmosferini Deneyimlemek İçin Muhakkak Gezilmesi Gereken YerlerSöz konusu yer Paris ise orayı birkaç paragrafa sığdırmayı beklemek tuhaf olur. Bu noktada Paris’i hissedebileceğiniz, size orada bulunma arzusu uyandıracak bir yazı kaleme almak istedim. O yüzden detaylı ve hassasça hazırladığım bir liste üzerinden ilerleyeceğim. İşte Paris’i ziyaret edenlerin dönmeden önce muhakkak görmeleri gereken yerlerParis Büyük, Zaman Kısıtlı, Haydi BaşlayalımEiffel KulesiBöyle bir liste hazırlayıp listenin başına da Eiffel kulesini koymamak olmazdı. Adeta Paris’in sembolü olan Eiffel kulesi, şehirle özdeşleşmiş durumda. Zaten hepinizin bildiği bu anıtsal şaheseri cümle cümle anlatıp sizi yormayacağım ama şu tüyoyu vermeden de geçmek istemem. Paris’te Eyfel Kulesi’ni en güzel deneyimleyebileceğiniz mekan Les Ombres’a muhakkak uğrayın. Eşsiz bir Eiffel manzarasına sahip olan bu nadide restoranda/içkinizi kahvenizi yudumlarken Paris’in ruhunu tüm benliğinizle bilet sıralarında zaman kaybetmemek için biletinizi internetten almanız size müthiş hız kazandıracaktır. Böylelikle Eiffel Kulesi’ne hızlı şekilde çıkarsınız ve Paris’e yukarıdan bakma işini kolaylıkla gerçekleştirmiş olursunuz. Eiffel Kulesi’ni ziyaret ettikten sonra Seine Nehri’nin yanında olacağınızdan bot turları ile kenti gezebilirsiniz. Bu tur yaklaşık 1 saat NehriParis şehrinde muhakkak görmeniz gereken bir diğer konum ise Sen Nehri. Bölgedeki en önemli su yolu olan bu nehir, şehrin kalbinden akarak adeta Paris’in dokusunu deneyimlemenize olanak veriyor. Şehirdeki tüm mimari yapıları, tüm dokuyu ve doğal alanlarını gözlemleyebileceğiniz bir rotaya sahip olan bu nehirde özellikle akşam saati bir tekne turuna katılın. Bu sayede ışıldayan şehir Paris’i eşsiz bir manzarayla Bulvarı & Zafer TakıEğer nehirden değil karadan devam edeceğim derseniz yine meşhur Champs-Elysées yani Şanzelize’ye gidebilirsiniz. Bu en turistik merkezlerinden biri olan oldukça geniş yerde. Buraya gittiğinizde Arc de Triomphe yani Zafer Takı ve Concorde Meydanı’nı da görmüş yapılacak yerlerden bahsetmişken şehrin adeta kalbi ve dünyanın en ünlü caddelerinden biri olarak da anılan Şanzelize’den bahsetmemek olmaz. Ünlü Fransız moda markalarının koleksiyon mağazalarına da ev sahipliği yapan Şanzelize Bulvarı, adeta modanın kalbinin attığı yer olarak biliniyor. Eiffel Kulesi’nden sonra şehrin en önemli ikinci sembolü olarak anılan Zafer Takı da bu cadde üzerinde. Şehrin tam merkezi olarak kabul edilen Charles de Gaulle meydanında bulunan Zafer Takı, şehrin mimarisini bütünleyen harika bir görsellikle Şanzelize Bulvarı’nın batı kanadında ziyaretçilerini alışveriş yapabileceğiniz birçok seçenekte bulunmakta. Buradan yakınlarınıza veya kendinize ara sokaklara da girerek her çeşit ürünü alabilirsiniz. Eğer acıktıysanız Paris’in meşhur restoranları burada bulunmaktadır. Dünyaca ünlü Fransız yemeklerinin tadına belki çok para harcamak istemiyor da olabilirsiniz. Belki de küçük atıştırmalıklarla şehri dolaşmak isteyenlerden olabilirsiniz. İşte o zaman lezzetli sandviçler ve tatlılar sizi MüzesiŞanzelize’de yemek yiyip biraz dinlendikten sonra Tuileries Bahçeleri’nin içinden geçerek meşhur Louvre Müzesine yürüyerek gidebilirsiniz. Çok büyük bir müze olduğundan içerisine girip girmemek sizin tercihiniz. Kapısına kadar gelmişken içerisi girerseniz gezmenizin oldukça uzun süreceğini hatırlatmak başkenti olarak da anılan Paris, kültür turizmi amacıyla şehri ziyaret edenler için birçok opsiyon sunuyor. Yüzlerce farklı müzenin yer aldığı şehir, aynı zamanda dünyanın en büyük müzesi olarak anılan Louvre’a da ev sahipliği yapıyor. Şehri ziyaret edenlerin en çok ilgi gösterdiği mekanlardan biri olan Louvre Müzesi, 350 binden fazla sanat eseriyle ziyaretçilerine unutamayacakları bir kültür deneyimi vaat ediyor. Ayrıca Mona Lisa tablosu gibi başyapıtların da bulunduğu Louvre’da birçok ünlü sanatçının eserlerini de yakından Lisa, Louvre MüzesiLouvre Müzesi’nde bir heykelNapolyon Salonu, Louvre MüzesiBunun yanı sıra müzeler şehri olarak anılan Paris’te muhakkak görmeniz gereken diğer müzeler ise şu şekildePicasso MüzesiOrsay MüzesiPompidou MüzesiLouis Vuitton MüzesiLuxembourg MüzesiLes Arts Decoratifs MüzesiEscape Dali MüzesiGrand Palais MüzesiPetit Palais MüzesiSıraladığım müzelerden özellikle Les Arts Decoratifs, Louvre’dan sonra şehrin en popüler ikinci müzesi. Modern sanatlara dair sergilerin de sürekli olarak düzenlediği müzede; tasarım, reklamcılık, mobilya, dekorasyon gibi temalarda birçok sanat eserini incelemek mümkün. Aynı zamanda bu müzede Paris’e ruh veren tasarım ve mimari anlayışını da yakından deneyimleme şansı elde Müzesi’sine girmediyseniz dışarıdaki cam piramidi gördükten sonra yürüyerek Notre Dame Katedrali’ni ziyaret edebilirsiniz. Burada da sıra beklemeniz olasıdır ancak bölge, Paris’in en çok ziyaret edilen turistik noktalarındadır. Ardından otobüs ile Opéra Garnier’ye gidebilirsiniz. Opéra Garnier yani Paris Opera binasının içerisini gezmek isteyebilirsiniz. Sonrasında ise buranın arkasındaki mağazalardan kendiniz ve sevdikleriniz için rahat rahat alışveriş LafayetteParis’te alışveriş denince akla gelen ilk mekan şüphesiz şehrin ünlü alışveriş merkezi Galeries Lafayette. Burası öylesine büyüleyici bir mekan ki, kelimelerle tarif etmek imkansız. Adeta Michelangelo’nun Sistine Şapel’ini andıran biri mimari konsepte sahip olan bu yapı, alışveriş merkezinden ziyade bir Rönesans tapınağına benziyor. İçerisinde büyülenmemek mümkün değil. Bu sanatsal kubbenin altında birçok Fransız moda markasının ve dünya markalarının mağazalarını kolaylıkla bulabilirsiniz. En azından Paris’i size hatırlatacak Paris temalı bir tişört almadan Lafayette’den ayrılmamanızı tavsiye Lafayette haricinde şehirde alışveriş yapabileceğiniz diğer mekanlar ise şu şekildeŞanzelize BulvarıMontaigne BulvarıLe Bon Saint-HonoréMerciZamanı Ekonomik Kullandıysanız Biraz Daha ParisEn bilinen yerleri gezdikten sonra hâlâ zamanınız ve enerjiniz kaldıysa Montmartre Tepesi’ne gidebilirsiniz. Tepeye çıkmak için ulaşım aracı olarak finiküleri kullanabilirsiniz. Burası aynı zamanda “Ressamlar Tepesi” olarak da bilinmektedir. Portrenizi çizdirebilir, restoran ve kafelerde kalan vaktinizi geçirebilirsiniz. Buranın merkezi “Place du Tertre” olarak kabul edilir. Sacre Coeur Bazilikası’nı bölgede ücretsiz bir şekilde ziyaret edebilirsiniz ancak tepesine çıkmak için ücret alınmaktadır. Elbette bu son bölümde söylediğimiz destinasyonları, gezmek için zamanınız kalırsa tercih edebilirsiniz. Gitme şansı bulmanız durumunda bölgede fotoğraf açısından çok fazla seçenekle karşılaşacağınızdan emin eğlenceyi kültür ve sanattan bağımsız düşünmek mümkün değil. Söz konusu şehir aynı zamanda sanatçılar şehri olarak anılıyorsa, buradaki eğlence anlayışının da sanatsal bir çerçeveye oturmasını bekliyorsunuz. Dünyanın en ünlü tema parkı olan Disneyland, ziyaretçilerine tam olarak böyle bir eğlence deneyimi vaat ediyor. Dünya üzerinde sadece 6 şehirde bulunan Disneyland konsepti, Paris’i ziyaret edenlerin en uğrak noktalarından biri. Burada masalsı bir atmosferde Disney karakterleriyle fotoğraf çekinebilir ve onlarca farklı tematik aktivitenin parçası yazımı okumak için lütfen tıklayın. Anneannemle çıktığım Almanya yolculuğum

2 günde paris nasıl gezilir